Ana Sayfa > Akademik > Kitap Kritik > Eleştirel Kuram

Eleştirel Kuram

Şükran Gölbaşı, Haliç Üniversitesi

Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 66(2), 261-265.2011

 

İnsanlığın ufkunu karartan tüm kapalısistemleri eleştirerek çözmeyi ve

yıkmayıamaçlayan “Eleştirel Kuram”, kendisi desonunda popüler kültürün

tuzağından kurtulamayıp bir çizgi roman formatına indirgendi. Eleştirel kuram

artık cepte. Stuart Sim’in yazılarıve Boris Van Loon’un çizimleri ile özetin

özeti kısalığında ve el kitabıbasitliğinde, eleştirel kuramın 100-150 yıllık

tarihsel serüveni 176 sayfada özetlenivermiş. Böyle uzun bir tarihi serüven ve

içinde çok sayıda teorik okul barındıran eleştirel kuramın bu kadar basite

indirgenmesi nasıl olabilir, ya da böyle bir şey mümkün müdür, diyenleriniz

olabilir.

Nitekim Jay ve Marcuse gibi eleştirel kuram üzerine çalışan kimi

düşünürler de vaktiyle benzer kaygılarıpaylaşmışlardır. Frankfurt okulu

üzerine ilk çalışmalarıyapan Jay, “Diyalektik İmgelem” kitabında, Frankfurt

Okulu’nun tarihini yazmak için başka bir Frankfurt Okulu kurmak gerektiğini

söylerken bu işin hiç de kolay bir işolmadığına işaret etmiştir. Herbert

Marcuse’un ise bir söyleşisinde, Adorno’da halen kendisinin bile anlayamadığı

bir çok pasaj olduğunu söylemesi, eleştirel kuram üzerine kalem oynatmanın

güçlüğünü teyit etmektedir (Kızılçelik, 2000).

Türkiye’de de geçmişte ünlü filozofların eserlerini özetleyen el kitabı

formatında yapıtlar yayınlanmak istendiğinde entelektüeller ikiye bölünmüştü.

Bir kısmı, bu kitapların hiçbir işe yaramayacağını, filozofların ömürlerini

verdikleri kuramların özetlerinin dahi el kitabına sığdırılamayacağını, bunun işi

sulandırmaktan başka bir şeye hizmet etmeyeceğini söylerken diğerleri ise bu

anlayışısavunmuştu. Savunanlar ise, bu kuramlar ve kuramcıların, böyle

popülist bir yaklaşımla hiç olmazsa, onlarıasla okumayacak olan kitle ile bir

nebze tanıştırılacağınıummuşlardı.

Sonuçta hangi tarafın haklıçıktığıhiç önemli değil.

z Ankara Üniversitesi SBF Dergisi z 66-2 262

Gazete okuma oranlarının bile çok düşük olduğu ülkemizde birilerinin

bu işe para yatırması, başka birilerinin ise kuramlarıyutulacak hap formatına

indirgemek için çaba harcamasıbaşlıbaşına önemli bir uğraştı.

Esasında iyi hazırlanmışbir el kitabı, hiç bilinmeyen bir konuda

soruşturmaya nereden başlanacağıkonusunda iyi bir yardımcıolabilir. Tabii ki

bir filozofun külliyatıbir el kitabına sığdırılamaz. Zaten bir el kitabının amacı

da bu olmamalı. El kitabının en önemli işlevi kanımca, bir kurama ya da bir

kuramcının düşün dünyasına nasıl ulaşılabileceğine ilişkin bir yol haritası

sunmak olmalıdır. Tabii bunun için çok titiz hazırlanmasıgerekir, peki bu nasıl

olur? Örneğin ele aldığıkonunun tarihçesini, o konuda çalışan bütün

kuramcılarıve yaklaşımlarını, kuramın eleştirisini ve eleştiricileri,

uygulamadaki başarıya da başarısızlıklarınıçok temel hatlarla ve

göndermelerle belirtmeli. Mutlakakonu ile ilgili temel kavramlarıtanıtmalı,

hatta gerekirse bir mini sözlük vermeli, ilgili alanda yayın yapan dergileri,

varsa düzenlenmiştoplantılarıve toplantımetinlerinin erişim adresini, ve esaslı

bir kaynakça vermeli. Evet ben böyle bir yayın dizisini savunanlar

safındaydım, fakat bu savunduğum bağlamda yapılmışpek az çalışma gördüm.

Yepyeni bir çalışmaya başlayacağım zaman da genellikle bu yol haritasından

yararlandım. Örneğin, ilgili konuda ilk hangi kitabıalmalıyım? Kendime nasıl

bir okuma düzeni kurmalıyım? Kimlerin kitaplarınıya da makalelerini

soruşturmalıyım? En çok refere edilenler kimler, gibi birtakım sorularımı

karşılayan el kitaplarından yararlandım.

Elimizdeki kitap bu ölçütleri karşılıyor mu? Her kurama 2-4 sayfa arası

yer ayıran kitap, hemen tüm eleştirel kuramların kurucu kuramcılarınıve birkaç

cümle ile kuramların özetini, yer yer eleştirisini de sunmuş. Bu kadar güç ve

sayfalarca kitaplarda anlatılan kuramların özetleri çok başarılı, fakat kuramı

anlamak konusunda pek anlamlıolduğu söylenemez. Resimler olmasa belki

daha fazla metin okuma ve biraz daha fazla bilgilenme şansımız olabilirdi.

Doğrusu, çocuklara ya da yeni yetme gençlere yönelik olmayan böyle bir

kitabın her sayfasının resimlenmesini anlayabilmişdeğilim. Resimlerin bir

işlevi yok gibi görünüyor. Diyelim ki kitap görsel sanatlarla ilgili olsa, konuyu

kavramada resimler yardımcıolabilirdi, fakat anlatılan konuyla alakasız

illustrasyonlar neredeyse her bir sayfanın yüzde seksenini kaplıyor. Böyle bir

kitabın yayınlanmasındaki amaç ve hedef kitlesi ne olabilir diye insan

düşünmeden edemiyor.

Kitabın başarılıyönlerini ele alacak olursak, dildeki sadelik ve anlatım

duruluğu, Sim’in konusuna hakimiyeti kadar, kitabın çevirmenleri olan Akın

Emre Pilgir ve Emrah Arıcılar’ın da çevirmen olarak başarısınıgösteriyor.

Kitabın sonunda bir mini sözlük olması, sizi eleştirel kuramın kavramlarına

aşina kılıyor. Özellikle Ortodoks paradigmadan ayrılan kuramlarıişleyen bir

kitapta bunun çok kıymetli bir özellik olduğunu düşünüyorum. Kitabın eksik

263

olan yönlerini ele alacak olursak, kitabın tamamınıbitirmeden kapsamı

hakkında bir fikre varamıyorsunuz, çünkü kitapta içindekiler kısmıyok. İkinci

en büyük eksiklik ise, ne metin içinde ne de kitabın sonunda hiçbir kaynak

belirtilmemişolması, metnin bir adım ötesine nasıl çıkılacağınısöylemeyen bu

tutum okuyanlarıverili metne hapsediyor.

Bazıyayınevlerinin de benimsediği, kitapta içindekiler listesi

veilmemesi tutumu, bir kitabın değerini hepten düşüren bir şey aslında. Roman

ya da öykü gibi edebi metinler dışında hiçbir metnin zihinde bir konsept

açmadan okumasının yapılabileceğini düşünenler var mıdır, bilemiyorum.

Bilimsel bir metin kaleme alınıyorsa, yazarın en azından kapsam hakkında bir

fikir vermekle yükümlü olduğu varsayılır. Bilimsel yazın öğretilerinde de, ilk

öğretilen konulardan biri bunun nasıl düzenleneceği konusudur. Bunun yanı

sıra, ben bir kitapta sunumyazısınıda önemseyenlerdenim. Kimbilir belki de

kitabın yayıncıve editörleri bu tür yönlendirmelere sıcak bakmayan

postmodern yazın tarzınıbenimsiyor olabilirler. En azından çok sayıda kuramın

birkaç cümle ile özetlendiği kitabın yazarıSim’in konuyla alakasınıanlamamız

açısından yazar kısaca tanıtılabilirdi. Bilenler tabii ki bilir, fakat onlar zaten el

kitabının satın alıcısıolmayacağına göre, bilmeyenlere kısa bir açıklama yararlı

olurdu. Herkesin her konuda yazma cüreti gösterdiği ve yayın mecrası

bulabildiği (Alan Sokal’ın ispatınıhatırlayacak olursak) günümüzde böyle bir

bilgilendirme daha bir önem kazanmışdurumda.

Kitap “Her Şeyin Teorisi” ile başlıyor, “siyahi feminizm” ile sonlanıyor.

Kitap boyunca diğer kuramlar sırasıyla aşağıdaki ana başlıklarla ele alınmış:

Marksizm, Refleksivite, Kuhncu paradigma modeli, Postmodernizm ve

bilim, Yansıma kuramı, Sosyal gerçekçilik, Lucaks’ın sınıf bilinci ve roman

kuramı, Eleştirel gerçekçilik ve yabancılaşma, Gramsci ve Foucault’dan

hegemonya kuramı, Frankfurt okulu, Marcuse ve tek boyutlu toplum, Yeni sol,

Avangard sanat, Benjamin ve Aura kuramı, Brecht ve Epik Tiyatro

Rus biçimciliği, Barthes ve anlatının grameri, Bahtin ve metinlerarasılık,

Jakobson’un Semiyotiği, Freud ve Psikanalitik kuram, Saussure ve

Yapısalcılık, Lacan ve YapısalcıPsikanaliz, Barthes, Göstergeler

İmparatorluğu, yazarın ölümü, İnsanın ölümü, Kristeva ve metinlerarasılık,

Eco’nun labirenti, Althusser’in YapısalcıMarksizmi, Postyapısalcılık, Derrida

ve PostyapısalcıYapısöküm, Foucault ve Şeylerin Düzeni, Postmodernizm,

Kültürel Materyalizm, Said vePostkolonyalizm, Feminizm, Eşcinsel kuram,

Siyahi eleştiri

Eleştirel kuram bilindiği gibi, 1923 yılında kurulan ve sonradan

Frankfurt Okulu olarak anılacak olan Toplumsal Araştırma Enstitüsünün

yaklaşımıdır. Eleştirel kuramcıların esas ilgileri ve ethoslarının, okulun

kurucularından olan Horkheimer ve Adorno’nun kaleme aldığı

z Ankara Üniversitesi SBF Dergisi z 66-2 264

“Aydınlanmanın Diyalektiği” adlıeserde netleştiği belirtilmektedir. Yazarların,

aydınlanmanın sorunlarınıele aldıklarıbu eserin, eleştirel kuramcıların incili

olduğu söylenir (Kızılçelik, 2000: 79).

Eleştirel kuramın gerek Adorno, Horkheimer, Marcuse ve Habermas gibi

öncüleri gerekse Benjamin, Polock, Lowenthal gibi izleyicileri arasında tam bir

fikir birliğinden söz edilememektedir. Esasında tüm karşıduruşve direnişleri

bir araya getiren eleştirel kuram kuramcılarının ortak noktası, benimsedikleri

eleştirel duruşlarıdır. Eleştirel kuram düşünümseldir, yani eleştiri, öncelikle

Hegelvari özeleştiri şeklinde kendi duruşunu sorgulamayı, sonra insanı

köleleştiren tüm baskıcısistemleri sorgulamayıhedeflemiştir.

Geleneksel kuram, toplumu sadece anlamayıve açıklamayıhedeflerken,

eleştirel kuram, toplumu değiştirmeyi, insanıtutsak eden tüm kurumları

eleştirerek değiştirmeyi hedeflemiştir. Aydınlanma ve pozitivist bilim anlayışla

hesaplaşmakla başlayan toplum eleştirileri, zamanla eleştirel toplum kuramına

dönüşmüştür. Eleştirel kuramcılar, kapitalizme olduğu kadar Marks’ın

dogmatizmine, Faşizme olduğu kadar yozlaşan Sovyet sosyalizmine karşı

söylem geliştirmişlerdir. İnsanıözgürleştirmeyen hiçbir görüş, hiçbir iktisadi

sistem, hiçbir yönetim, hiçbir kurum onların eleştirilerine hedef olmaktan

kurtulamamıştır.

Eleştirel kuramcıların temel eleştirileri alanyazında genellikle aşağıdaki

ana başlıklar altında ifade edilmektedir (Kızılçelik, 2000):

1. MarksçıKuramın Eleştirisi

2. Pozitivizm Eleştirisi

3. Sosyolojinin Eleştirisi

4. Modern Toplumun Eleştirisi

5. Kültürün Eleştirisi

Genel olarak sosyal bilimin hemen her alanında olduğu gibi yönetimörgüt araştırmalarında da Eleştirel Kuram 1970’li yıllardan itibaren etkili

olmuştur. Eleştirel kuramın etkisiyle örgütlerin politik ve ideolojik boyutları

inceleme konusu edilmeye başlanmıştır (Clegg ve Hardy, 1999:3). 20. yüzyılın

sonlarındaki dilsel dönüş(linguistic turn) sosyal bilimlerde ve örgüt-yönetim

araştırmalarında paradigmatik bir dönüşüme neden olmuştur. Bu dönüşüm,

örgüt kuramcılarının, örgüt araştırmalarında dilin sadece aktarıcı-taşıyıcıdeğil,

örgütsel yapının ve anlamın yaratılmasında oluşturucu rolüne dikkatlerini

çekmiştir. Yeni paradigmanın kavramsallaştırmalarıyla, dil artık sadece bilgi

değişimine yarayan bir araç değil, aynızamanda sosyal ve örgütsel gerçekliğin

oluşturucusudur, örgüt ise bağımsız bir ontolojik varlık değil, örgüt üyelerinin

aralarındaki iletişimle yaratılan bir şeydir (İedema ve Wodak; 1999).

265

Bu dönüş, 1970’lere kadar pozitivist bir çerçeve içinde yürütülen

yönetim-örgüt araştırmalarının çehresini tümüyle değiştirmiştir. Örgütlerin

ontolojik konumu, araştırma konuları, araştırmaların temel sorunsalı, kim için

araştırma yapılacağı, araştırmacının konumu gibi konular tümüyle değişmiştir.

Yöneticilere, örgütte çalışanlarınasıl daha etkin denetleyeceğine ilişkin

verimlilik ve çıktılara odaklıbilgiler sunan geleneksel çalışmalar, artık yerini

örgütlerin baskıve sömürüyü maskeleyen retoriğini inceleyen ve insanları

kapatmacıkurumların hegemonyasından özgürleştirmeyi amaçlayan

araştırmalara bırakmıştır.

Eleştirel kuram, örgütlerde pozitivist bilim yapma anlayışının ve nicel

yöntemlerin hegemonyasınıkırarak, yönetim-örgüt araştırmalarında paradigma

çoğulculuğuna yol açmıştır. Örgüte yöneticinin penceresinden bakmaya alışık,

ona daha etkin denetim ve gözetim için çıktısağlayan araştırma geleneğinden,

örgütün tüm paydaşlarına bilgi sunan, insanıözgürleştirmeyi amaçlayan

araştırmalara doğru bir kaymanın gerçekleşmesine hizmet etmiştir.

 

 

Kaynakça

Stuart Sim- Boris Van Loon (2010) Eleştirel Teori, çev. Akın Emre Pilgir ve

Emrah Arıcılar (İstanbul: NTV Yayınları, 176 sayfa)

Clegg, S. ve Hardy, C. (1999), Introduction, Clegg, S. ve Hardy, C. (der.) Studying

Organizationiçinde London: Sage, ss. 1- 22.

Bottomore, T. (1990), Frankfurt Okulu. Çev. A.Çiğdem. İstanbul: Ara

Giddens, A. (2000), Sosyoloji. Çev. H.Özel vediğerleri. Ankara:Aytaç

Horkheimer, M. (1990), Akıl Tutulması. Çev. Orhan Koçak. İstanbul: Metis

Horkheimer, M. ve Adorno, T.W. (1995), Aydınlanmanın Diyalektiği. Çev. O

.Özügül. İstanbul: Kabalcı

İedema,R. ve Wodak, R. (1999), “Organisational Discourses and Practices”, R. Wodak

& R. Iedema (eds), Special İssue of Discourse and Societyon Organisational

Research içinde. 10 (1), 5-20

Kızılçelik, S. (2000), Frankfurt Okulu. Ankara: AnıYayıncılık

 

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *