Ana Sayfa > Akademik > Kitap Kritik > Laf Üreten Fabrika

Laf Üreten Fabrika

LAF ÜRETEN FABRİKA-TÜSİAD
(Kitap Kritiği)

Şükran Gölbaşı

Yönetim Araştırmaları Dergisi 2009, cilt 9, sayı 1

Fikir üreten fabrika: TÜSİAD'ın ilk on yılı, 1970-1980.
Feyyaz Berker ve Güngör Uras. 2008. Doğan Kitap, İstanbul.

Bu incelemenin amacı, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) geçtiğimiz günlerde kamuoyuna tanıttığı, kendi tarihçesini anlatan ‘Fikir Üreten Fabrika’ adlı kitabını eleştirmektir. Kitabın adının, TÜSİAD’ın kurucu üyelerinin kuruluş kararını aldıkları Abdullah Lokantası’ndan çıkarken Vehbi Koç’un söylediği “Desene artık laf üreten bir fabrika kuruyoruz” nitelemesine atfen verilmiş olduğunu öğreniyoruz. TÜSİAD, 2 Nisan 1971 yılında belirli bir ölçeğin üstündeki büyük iş örgütlerinin bir araya gelmeleri ile oluşturulmuş, gönüllülük esasına dayanan bir ekonomik çıkar derneğidir. TÜSİAD’ı çok sayıda benzer dernekler arasında önemli ve güçlü kılan birçok özelliği vardır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi Türkiye’de yaratılan toplam katma değerin %47’sini tek başına TÜSİAD üyelerinin sağlıyor olması ve yurtiçi ve yurt dışına yayılmış çok geniş bir örgütlenme ağını yönetiyor olmasıdır. TÜSİAD’ın eylem ve söylemleri her zaman sosyal bilimler topluluğunun dikkatini çekmiş, çok sayıda akademik çalışmaya (Asyöndü, 1998; Aydın, 2001; Buğra, 1988, 1990, 1991, 1997, 1998; Gölbaşı, 2008; Gülfidan, 1993; Güvelioğlu, 2003; İrem, 1990; Koyuncu, 2003; Meço, 1994; Orhan, 1993; Öniş ve Turem, 2001; Soysal, 2007; Şahım, 1993; Yılmaz, 2001; Yaman, 2002; Zeybek, 2000), kitaba ve dönem incelemesine (Arat, 1991a, 1991b; Başkaya, 2005; Öniş, 1991;Sönmez, 1982, 1985, 1992a; Ulagay, 1987) konu olmuştur.

Sosyal bilimlerin çeşitli dallarıyla uğraşan bilim insanları, TÜSİAD’ın faaliyetlerini kendi uğraş alanlarının yaklaşımlarıyla ele alıp incelemişlerdir. Anı ve biyografi tarzı yayınları bir tarafa bırakacak olursak, ilk kez kendi tarihini yazmaya soyunan TÜSİAD, kuruluşundan itibaren ilk on yılını anlatan üç kitabını Ocak ayı içinde basına tanıttı. Kitaplardan "Fikir üreten fabrika: TÜSİAD'ın ilk on yılı, 1970-1980" adlı kitap ilk kuruluş

 92 Gölbaşı

döneminde on yıl süreyle derneğe başkanlık yapmış olan Feyyaz Berker ve derneğin genel sekreterliğini yürüten Güngör Uras tarafından kaleme alınmış. Berker ve Uras’ın özel sektör karşıtı ideolojilerin öne çıktığı bir ortamda TÜSİAD’ı önemli bir referans kurumu mertebesine yükseltmiş, işadamlığı imajının düzelmesi ve derneğin kurumsallaşmasına çok ciddi emek vermiş isimler olması nedeniyle, kitap ağırlıklı olarak TÜSİAD’ın kurumsallaşma serüvenini, kurumsallaşma için verilen yoğun çabaları, dökülen paraları ve TÜSİAD’ın Türkiye’nin siyasi ve sosyal olaylarıyla neden bu kadar ilgilendiğinin ardındaki motifleri anlatıyor. Dernek oluşturma fikri çerçevesinde yürüyen tartışmalar, araştırmalar, endişeler, ilk bina, ilk personel ve ilk kararların heyecanı anlatılırken bir yandan da Türkiye’nin yakın tarihinin siyasi olayları veriliyor. Siyasete yön veren önemli isimler, sanki geniş bir coğrafyadan değiller de aynı mahallenin sokaklarında TÜSİAD üyeleriyle birlikte oynayan çocuklar gibi bir yerlerden birbirlerini tanıyor, tanışıyorlar ya da aynı okulda okumuş, aynı kurumda çalışmışlar. Her şeyin günümüzde olduğu gibi çok fazla birbirinden ayrışmamış olduğu bir zaman dilimi anlatılan. İlişkiler ve işler de hep bu ara yüzlerdeki kimlikler üzerinden hallediliyor, ta ki Ecevit iktidar olana kadar.

Ecevit, Türk siyasetine damgasını vuran diğer liderlere göre daha biçimsel ve ilkeler üzerinden yürüyen bir siyaset tarzı yerleştirmeye çalışıyor. Ecevit’in güç pazarlıkları üzerinden yürütülen ilişkilerin karşısına ilkelerle çıkması, üstüne basa basa düzen değişikliğinden söz etmesi, düzenin olanaklarını sonuna kadar kullanmaya alışık çevreler üzerinde tedirginlik yaratıyor. İşadamlarının Ecevit iktidarı karşısında ilk kez aralarındaki uzlaşmazlıkları bir yana bırakıp uzun vadeli çıkarları çevresinde bir araya gelmelerinin nedeni de onun bu düzen değişikliği yönündeki politikalarını tavizsiz yürütme inadından kaynaklanmış görünüyor. Bu kitapta fazlaca vurgulanmamış olsa da işadamlarının bu politikalarla ilgili ciddi yakınmaları ve korkuları olduğunun (Cumhuriyet, 1974; Koç, 1979) diğer kaynaklarda altı çizilmektedir.

Berker ve Uras’ın kitabı, 373 sayfa ve 16 bölümden oluşmaktadır. Kitabın eleştirisinde şöyle bir yol izlenmiştir: Kitabın her bir bölümü ele alınıp önce kısaca içeriği verilmiş, ardından ilk kez aydınlatılmış olan ya da dikkat çekici konuların altı çizilmiştir. Aktarılanların ideolojik bir yaklaşım sergilediği konulara ya da eksik aktarılan, aktarılmaktan kaçınılmış veya farklı kaynaklarda değişik aktarılmış konulara belgelerle açıklık getirilmeye çalışılmıştır.

Kitap eleştirisi 93

BİR ÇATI ALTINDA TOPARLANMANIN NEDENLERİ

Birinci bölümde TÜSİAD’ın kuruluş amacı ve ilk on yılda ele alınan konular, yayınlar ve çözüm önerileri anlatılmış. TÜSİAD’ın örgütlenmesi ve faaliyet alanlarının belirlenmesinde, ABD’nin “Conference Board” ve Japon’ların “Kaidanren” isimli işadamları kuruluşlarından esinlenildiğini öğreniyoruz. “Üyelerin menfaatine dönük değil, ülke ekonomisinin yararına yönelik çalışmalar yapan bir örgüt imajı oluşturuldu,” “ülke menfaati doğrultusunda büyük işadamlarının görüş ve önerileri açıklanıyordu” ve “1980 yılına kadar TÜSİAD politikaya girmedi” ifadeleri dikkat çekiyor.

İkinci bölümde TÜSİAD’ın kuruluşu sırasında Türkiye’deki politik ortam anlatılıyor. Devrimci hareketin örgütlenme süreci, 15-16 Haziran işçi direnişleri, hükümetlerin güçlenen sendikal faaliyetleri denetim altına alma çabaları ardından gelen sıkıyönetim ve 12 Mart muhtırası anlatılıyor. TÜSİAD’ın kuruluş nedeni olarak, ekonomik motiflerden çok Türkiye’de siyasetin sol bir yörüngeye girmiş olması ve özel sektör karşıtı görüşlerin siyasette yükselmesinin saldığı korku gösteriliyor. Oysa dönem ekonomide önemli bir strateji değişikliğinin yaşandığı dönemdir. Burada ilginç olan, muhtelif yayınlarda TÜSİAD’ın kuruluş nedeni olarak anılan ekonomik nedenlerden hiçbirinin anılmamasıdır. Diğer yayınlardan bildiğimiz kadarıyla TÜSİAD, siyasette Anadolu sermayesinin temsilcilerinin öne çıktığı, dönemin korporatist tarz örgütlenmesi içinde büyük iş örgütlerinin sorunlarını duyuramadığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) seçimlerinde farklı fraksiyonların kapışmasının büyük iş örgütleri aleyhine sonuçlandığı bir ortamın ürünüdür (Buğra, 1997; Gölbaşı, 2008; Gülfidan, 1993).

DÖNEMİN SİYASAL VE SOSYAL KOŞULLARI

Üçüncü bölüm, TÜSİAD’a konuşmacı olarak davet edilmesinin hemen ardından Abdi İpekçi’nin öldürülmesine ve konuşmasının bant kayıtlarının esrarengiz bir şekilde kaybolması nedeniyle konuşmanın deşifre edilemeyişine ayrılmış. Dördüncü bölüm, dönemin terör olaylarının bir bilançosunu vererek TÜSİAD yöneticilerine yönelik terörist saldırılardan bahsediyor. Gözaltına alınanlar, yargılananlar, idam edilenler ve öldürülenlerin bilançosu, gazetelerin siyasi haberleri duyuran manşetlerinin küpürü eşliğinde verilmiş. Bu sırada ekonomide neler oluyordu öğrenemiyoruz. Oysa ekonomide yaşanan yokluklar ve kuyruklar, bu dönemi yaşayanların en canlı anıları arasında bilinmektedir. Beşinci bölüm, yerel ve yabancı basında çıkan iki ekonomik raporun yanı sıra Kıbrıs sorunu, işsizlik, kente göç gibi sosyal ve siyasi sorunların işlendiği TÜSİAD’ın bültenlerine ayrılmış. Altıncı bölüm, “memlekette manzara-i umumiye” başlığı ile 19

94 Gölbaşı

madde halinde 1979 yılı başında ülkenin içinde bulunduğu durumu özetlemekle başlamış. Bunlardan 7 madde ekonomi ile ilgili iken diğerleri siyasi durumu özetliyor.

GAZETE İLANLARI İLE SİYASETE MÜDAHALE GİRİŞİMLERİ

TÜSİAD’ın ilk 10 yılının en önemli olayı olan, Ecevit hükümetinin istifasına giden yolu açan gazete ilanları, geniş bir biçimde anlatılıyor. İlanların ana fikrinin Vehbi Koç’tan çıktığını öğreniyoruz. Esasında TÜSİAD’ın politik girişimlerinin ardında hep baba-oğul Koç’ların inisiyatifi olduğuna birçok yayında rastlıyoruz (Çölaşan, 1989: 120; Doğan, 1985: 15-16; Sönmez, 1982, 1992a, 1992b: 131; Ulagay, 1987). Selçuk Yaşar, ünlü Fransız işadamı Dassault’un kendi hükümetini eleştirmek için gazetelere verdiği ilanları örnek göstererek TÜSİAD yönetiminin de ilan vermesinde ısrar etmiştir. Diğer üyelerin tereddüdüne karşın Egeli işadamlarının bastırmasıyla ilanlar hayata geçirilmiştir. 15 Mart’ta yönetim kuruluna sunulan “Neden yeni bir hükümet istiyoruz?” başlıklı ilan taslağında “özel kesim, kendine karşı bir hükümet, kendine karşı bir bürokratik yapı, her an kendini batırmaya çalışan bir ekonomi felsefesi ile boğuşarak yaşayamaz” gibi aşırı politik içerikli ifadeler vardır. Kurulda, bu ifadelerin doğrudan siyasete müdahale olarak anlaşılacağına, ilan metinlerinin politik konulara girmemesine karar veriliyor.

Ali Koçman’ın proje başkanlığını üstlendiği yeni ilanlar, üç bilim adamına hazırlatılarak yayımlanmadan önce üyelerin çoğunun imzalı onayının alınmasına özen gösteriliyor. Hazırlanan 7 ilandan ilki 13 Mayıs 1979’da yayımlandığında Ecevit’in şiddetli tepki göstermesi üzerine dördüncü ilandan sonra yayın kesiliyor. Yayımlanmayan diğer iki ilanın içeriğini kitaptan öğreniyoruz. Ecevit’in tepkisinin ilanlardan önceden haberdar olup olmamasıyla alakasının olmadığını, tepki göstermesinin asıl nedeninin hazırladığı ekonomik program üzerinde Sanayi Odaları, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Türk-İş ve DİSK genel başkanlarıyla anlaşmaya varmasının hemen arkasından ilan verilmesi olduğunu öğreniyoruz.

TÜSİAD her ne kadar “ilanların hedefi Ecevit hükümeti değildi” diye açıklamış olsa da dönemi inceleyen yazarlar aynı görüşte değildir. Boratav’a (2005: 91) göre sermayenin hükümete karşı başlattığı saldırının ardındaki asıl neden, Ecevit’in işgücü piyasasını burjuvazinin çıkarları yönünde kurumsal düzenlemelerle disiplin altına almaya yanaşmamasıdır. Birand (1984: 98-100) ise Carter’ın başdanışmanı Brezinski’nin Washington’da yaptığı toplantıda Türk işadamlarına “Bu adam ile Türkiye bir yere ulaşamaz” demesini ve Washington’un dış borç için karma ekonomik düzenden vazgeçilmesini şart koşmasını ilanların verilme nedeni olarak göstermektedir.

Kitap eleştirisi 95

İşadamları, Ecevit’in serbest piyasa sistemini kabul etmeyeceğini bilmektedir.

“Kapitalist bir ekonomide kriz yönetimi burjuvazinin aktif işbirliği olmadıkça mümkün değildir” (Boratav, 2005: 73-4). Boratav’a göre sermaye sınıfı, hükümetin tüm çabalarına rağmen işbirliği yapmayı reddederek hükümetin düşürülmesinde belirleyici olmuştur. Birand da (1984: 71) işadamlarının bilinçli olarak böyle bir tercih yaptığının altını çizmektedir. Ara seçimlerin hemen öncesinde ilanlarla Ecevit hükümetinin meşruiyetinin tartışılmasını sağlaması, ilanların hükümeti hedeflediği yönündeki kuşkuları güçlendirmektedir. Nitekim Rahmi Koç’un Milliyet gazetesine verdiği “Türkiye’ye doğru bir hükümet ve yeni liderler gerek” (Milliyet, 1979) demeci bunu doğrulamaktadır. Geleceğini küresel kapitalizmle bütünleşmekte gören büyük iş örgütleri bu ilanlarla yeni dünya düzeniyle taban tabana zıt bir düzen getirme çabası içinde olan bir siyasi çizginin meşruiyetini sorgulanır hale getirmeyi başarmışlardır. Büyük bir halk desteği ile iktidara gelen Ecevit hükümeti, TÜSİAD ilanlarından beş ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştır.

VEHBİ KOÇ’UN ÖZAL TAKINTISI

Yedinci bölümde TÜSİAD’ın kuruluş öyküsü anlatılmaktadır. TOBB’nde küçük sermayenin sorunlarının öncelenmeye başlamasıyla bağımsız örgütlenme arayışları başlıyor. Esasında arayışların 1963 yılında başladığını, kuruluşa model almak üzere İngiliz, Alman, Fransız, İsveç, Belçika, Yunanistan, ABD ve Japon işveren örgütlerinin tüzüklerinin incelendiğini ve kuruluşta Ford Vakfı’nın destek verdiğini öğreniyoruz. Derneğin Genel Sekreterliği ilk olarak o sırada ABD’de olan Turgut Özal’a teklif ediliyor. Vehbi Koç, Özal’la çalışmayı kafasına koymuş, Özal’ı yararlanabileceği bir yerlere yerleştirme çabasında. Teklifini geri çeviren Özal’a, ortada henüz böyle bir ihtimal yokken, Adalet Partisi hükümet kurarsa görev alıp-almayacağını soruyor. Ecevit hükümeti düşüp Demirel’e hükümet kurma görevi verildiğinde ise Özal kabine daha oluşmadan cebinde TÜSİAD’ın 1978 yılı raporunda yayınlanmış çıkış yolu senaryosu, ekonomiyi kurtarma misyonuyla kendisini kurulacak hükümete öneriyor (Ulagay, 1987).

TÜSİAD’IN İNSAN HAKLARI YAKLAŞIMI

TÜSİAD, kuruluş protokolünün imzalanmasının ardından “Niçin bir birlik kuruyoruz?” başlıklı bir açıklama yayınlamıştır. “Türk kamuoyuna ilan ve taahhüt ediyoruz” ifadesiyle bitirilen açıklamada şu cümleler dikkat çekmektedir: “Ülkemizde hak ve özgürlükler son zamanlarda ölçüsüz

96 Gölbaşı

kullanılmakta[dır],” “ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın demokratik yollarla gerçekleşeceğine inanmakta[yız],” “çalışanlara emeklerinin karşılığını vermeyi ve hayat seviyelerini yükseltmeyi […] görev saymaktayız.”

TÜSİAD acaba bu taahhütlerini gerçekleştirmiş midir? “Ülkemizde hak ve özgürlükler son zamanlarda ölçüsüz kullanılmakta[dır]” ifadesinden başlayalım incelemeye. Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS), TİSK, TOBB ve TÜSİAD gibi işveren örgütlerinin, sendikal hakların ve örgütlenme özgürlüğünün sınırlandırılmasını isteyen talepleri ve emek piyasasının yeniden düzenlenmesi yolunda maddeler halinde sıraladıkları önerileri (Sönmez, 1992: 125, 128-9) darbe yönetiminin ilk uygulamaları olarak aynen hayata geçirilmiştir. İş örgütlerinin önerileri sonucu, grev hakkının etkisizleştirildiği, sendikaya üyelikten anında işvereni haberdar eden bir sistemin kurulduğu, sendika üyeliğinin zorlaştırıldığı bir anti-sendikal düzen getirilmiştir (Sönmez, 1992: 134). Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Örneğin siyasi, askeri ve ekonomik aktörlerin sendikacılığın iflah olmayacak bir biçimde belini kırmada nasıl sıkı bir ittifak içinde olduğu sayısız söylem ve kararla belgelenebilir. Nihai olarak yeni Anayasayı hazırlamak için oluşturulan kurucu meclise yapılan atamalarla sermaye sınıfının “ölçüsüz” olarak niteledikleri 1961 Anayasasının tanıdığı özgürlükleri kısıtlamada söz sahibi olmaları sağlanmıştır (Boratav, 2005: 77).

Demokrasi konusunda raporlar hazırlayan TÜSİAD, demokrasinin olmazsa olmazı olan temel hak ve özgürlükler konusunda ülkedeki ihlallerde herhangi bir kınama demeci vermemiştir (Katırcıoğlu, 2003). Nadiren kınadığı zamanlarda da demokrasi anlayışının pragmatist olduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlayış Yalçındağ’ın “İnsan hak ihlallerinin giderek endişe verici boyuta ulaşması Kopenhag Kriterleri ile ters düşmektedir” (Radikal, 2008) ifadesinde veya Sabancı’nın “AB açısından hiç şık olmadı” (Radikal, 2007) yaklaşımında görülebilir. Yani insan hakları ihlalleri, prensipte değil, Kopenhag Kriterlerine ters düşmesi bazında eleştirilmektedir. Bir ülkenin aydınlarına ölüm tuzakları kurulması, muhtelif düzeylerde görevliler arasında bunun pazarlıklarının yapılması sanki kriterlerle çelişmese şık bir şey olabilecekmiş gibi.

TÜSİAD’IN DEMOKRASİ YAKLAŞIMI

İkinci olarak “ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın demokratik yollarla gerçekleşeceğine inanmakta[yız]” ifadesini ele alacak olursak, rapor hazırlatmanın ötesinde TÜSİAD’ın pratikte demokrasi çabaları acaba neler olmuştur? TÜSİAD’ın demokrasi anlayışının, devletin hegemonya alanının daraltılması ile eş anlamlı tutulmuş olduğunu görüyoruz. Siyasetin işleyiş

Kitap eleştirisi 97

sorunları bahane edilerek, ekonominin tümüyle siyasetin kontrol alanı dışında örgütlenmesi için canla başla savaşılmıştır (Gölbaşı, 2008; Güler, 2005). TÜSİAD raporları ile yönlendirilen ekonominin yönetiminin tek elde toplanması çabaları sonucu demokrasinin olmazsa olmazı olan, güçlerin ayrılığı ve hesap verebilirlik ilkesi ihlal edilmiştir (Güler, 2005; Sönmez, 1992). TÜSİAD’ın katılımcılık açılımıyla getirilen “yönetişim” kavramı ile kamu yönetimine özel sektörün ortak edilmesi ve devletin çekilmeye zorlandığı alanların uluslararası örgütlerin denetim alanına girmesi sağlanmıştır (Güler, 2003). Katılımcı demokrasi söylemleriyle yapılan açılım serbest piyasa aktörlerinin kamu yönetimine katılımından ibaret kalmış, temel hak ve özgürlüklerin daha fazla kısıtlanması ile sonuçlanmıştır. Bir yandan emeğin örgütlerinin temsil hakları kısıtlanırken sermayenin örgütlerinin özel statüye alınarak haklarının genişletilmesi (Sönmez, 1982: 200) aynı katılımcı açılım içinde savunulabilmiştir. Demokratikleşme merkezden yerele yetki göçerimi olarak lanse edilirken, yerelde kurulların yetkileri süper yetkilerle donatılmış yerel yöneticilere aktarılarak demokratik işleyiş yok edilmiştir (Azaklı ve Özgür, 2005). TÜSİAD’ın demokrasi savunuculuğu AB kriterleri çerçevesini aşmamıştır (Sönmez, 2007). TÜSİAD darbe yönetimlerine destek vermiş ve demokratik hakların kısıtlanması yönünde yol göstermiştir (Cumhuriyet, 1982b).

TÜSİAD’IN SOSYAL ADALET YAKLAŞIMI

Üçüncü olarak TÜSİAD’ın “çalışanlara emeklerinin karşılığını vermeyi ve hayat seviyelerini yükseltmeyi […] görev saymaktayız” taahhüdünü ele alacak olursak, acaba TÜSİAD bu taahhüdünü gerçekleştirmek için neler yapmıştır? Geriye dönüp baktığımızda, 1970’lerin sonlarına kadar TÜSİAD’ın sendikal hakların baskı altına alınmasını isteyen talepleriyle karşılaşıyoruz (Sönmez, 1992: 125). Örneğin 25 Temmuz 1979 tarihli MESS gazetesinde TÜSİAD üyesi ve MESS başkanı Özal, dönem hükümetinin işçilere aşırı zammının ihracat maliyetlerini olumsuz etkilediğinden yakınıyor. Dönemin TOBB başkanı, ücretlerin maliyetleri ve enflasyonu artırdığını, sanayi kesiminin en büyük sorununun ücretler ve kıdem tazminatları olduğunu söylüyor (Sönmez, 1992: 126). Aynı Özal bu kez siyasi bir kimlikle, 1980’de askerlere verdiği birifingde ücretlerin ve çalışma yaşamının sorun haline geldiğini, grevlerin yatırımları engellediğini anlatıyor. Bu sırada işçilerin ücretleriyle ilgili herhangi bir talebi karşılanmış mıdır? Hayır, esasında olan şudur: Kriz ortamında her şeye defalarca zam yapılmışken işçilerin ücret artış talepleri geri çevrilmekte, grevler sürekli ertelenmekte ve birikmiş kıdem tazminatları ödenmemektedir (Sönmez, 1992: 128). TİSK’in 1980’deki olağan kurulunda, TOBB’nin “1980 İktisadi Rapor”unda sendikal hareketin kontrol altına alınması için bir dizi tedbir önerilmiş, TÜSİAD’ın İngilizce yayınladığı “The Turkish Economy, 1980”

98 Gölbaşı

raporunda ise ücret artışlarının en alt seviyeye indirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. İşadamlarının yakınmalarının gereğinin hemen yapıldığını görüyoruz (Sönmez, 1992: 130). İşçilerin kıdem tazminatlarının sermayenin yararlanacağı bir fonda toplanmasını öngören bir yasa değişikliği ile yıllarca işveren kasalarında biriken tazminat alacakları işverenlerin hesabına geçirilmiştir (Ketenci, 1987: 169). Bu yasa değişikliği önerisi ve sendikal hakların ne yönde düzenleneceği konusunda Vehbi Koç’un 12 Eylül darbesinin başı Kenan Evren’e yazdığı mektuptaki ve Tercüman Gazetesine gönderdiği yazısındaki (Koç, 1987; Tercüman, 1980) tavsiyelerin izlendiği görülmüştür.

Verilen örnekler ışığında, TÜSİAD’ın ilk kuruluşunda Türk kamuoyuna ilan ve taahhüt ettiği “çalışanlara emeklerinin karşılığını verme ve hayat seviyelerini yükseltme” taahhüdünün, “çalışanlara emeklerinin karşılığını vermemek için elinden geleni yapmak, hayat seviyelerini olabildiğince aşağı çekmek” şeklinde tezahür ettiğini görüyoruz. Varılan sonucu bir istatistikle belgeleyecek olursak, 1987 yılı başındaki reel asgari ücretin satın alma gücünün 1963 yılındaki satın alma gücünün %45’i düzeyine indiği görülmektedir (Ulagay, 1987: 249).

Kitabın 190. sayfasında Abdi İpekçi’nin Berker’le söyleşisinde “sosyal adalet konusundaki görüşünüz nedir?” sorusunu yönelttiği belirtiliyor. Berker “milletçe kalkınıp milletçe bölüşmek” olarak tanımladığı sosyal adaletin vergi ahlakını yerleştirmekle çözülebileceğini, bu konuda derneklerinin elinden geleni yapacağını ifade ediyor. Söyleşide Berker gelir dağılımının sosyal adalet ilkelerine uygun olacak şekilde düzenlenmesini şart koşarken bir yandan da ücret artış taleplerinin Türk sanayinin dış rekabet olanağını baltaladığını ifade ederek ücretlere “hak” olarak değil sadece bir “maliyet” unsuru olarak baktığını göstermektedir. Nitekim daha sonra bir araştırmada sosyal adaletin nasıl tecelli ettiği hakkında fikir sahibi oluyoruz. Emek gelirlerinin milli gelirdeki payı 1979’da %33’ten 1986’da %17-18’e gerilerken, sermaye gelirlerinin payı %43’ten %64’e yükselmiştir. Fonksiyonel gelir dağılımının emek aleyhine bozulması sonucu emek kesiminden sermayeye gelir transferinin boyutu 1986 fiyatlarıyla 30 trilyon liradır (Ulagay, 1987: 243-4). TÜSİAD’ın vergi düzenlemelerine yoğun müdahalelerini göz önüne aldığımızda TÜSİAD’ın sosyal adalet yaklaşımının devlet teşviklerinin kendi üyeleri arasında adil dağılımının ötesine geçmediğini görüyoruz.

Kitap eleştirisi 99

EYLEYENİNDEN BAĞIMSIZ OLAYLAR DİZGESİ OLARAK
YAKIN TARİH

TÜSİAD’ı anlamak için kuruluş günlerindeki şartları anlamak gerektiği ileri sürülerek 1971 yılının önemli olayları, Ocak ayından Aralık ayına kadar olan bir yıllık süreç için ayrıntılı olarak sıralanmıştır. Türkiye’nin zorlu siyasal ve sosyal koşullar içinde olduğunu anlıyoruz fakat “bu sırada acaba ekonomi ne durumdaydı?” diye meraklanmamak elde değil. Ekonomiye ilişkin bir tek cümle geçmiyor. TÜSİAD’ın kuruluş manifestosunda da belirttiği gibi, kendi üyesinin çıkarları yerine ülkenin politik durumuna hayli kafa yorduğunu anlıyoruz. Dönemin politik olayları büyük iş örgütlerinin temsilcilerinin olayların bu yönde gelişmesinde hiçbir tasarrufu yokmuş gibi, sanki doğal olarak, kendiliğinden cereyan eden nesnel olaylarmış gibi verilmektedir.

Olayların anlatımında, sanki TÜSİAD’ın dönem olaylarıyla hiçbir bulaşıklığı yokmuş gibi dışsal bir gözlemci tavrı sergilediği, kronolojik bir sunumla olayları aktardığı dikkati çekmektedir. Tarih, onu yapan insanlardan bağımsız olarak yazılan olaylar kronolojisi midir? Bu toplumun akademisyenleri, basını, ekonomi tarihçileri ve hatta ABD belgeleri dönem olaylarını başka başka ele alıyorsa, biz hangi tarihe itibar etmeliyiz? Üstelik öznemiz tüm bu olayların göbeğinde olan TÜSİAD ise? Belki de hepsine birden bakmak en sağlıklısı. Örneğin kitapta: “20 Temmuz: TİP Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı,” “1 Eylül: Yeni iş yasası yürürlüğe girdi,” “20 Eylül: Özgürlükleri kısıtlayıcı anayasa değişiklikleri kabul edildi,” “3 Aralık: Hükümetten onbir bakan ayrıldıktan sonra Erim görevi bıraktı” ifadeleri ile anılan olaylar, ülkenin kaderini değiştiren sonuçlar doğurmuştur. Bu sonuçların biçimlenmesinde TÜSİAD’ın bilfiil rol aldığı bilinmektedir. Bir toplumun kaderini değiştiren değişimlerin yapılabilmesinin iki yolu vardır: (1) toplumsal oydaşma; (2) zor. Bilindiği gibi anılan değişikliklerin çoğu, darbe koşullarında gerçekleştiğine göre bir toplumsal oydaşmadan söz edilemez. Bu sonuçları arzulayanlar, bu yolda çaba gösterenler, sonuçlardan çıkarı olanlar ve zarar görenler dikkate alınarak incelendiğinde, TÜSİAD’ın durduğu yerin halkın çoğunluğunun durduğu yer olmadığı görülmektedir. Darbe yönetimini onaylamış, desteklemiş, alkışlamış (Cumhuriyet, 1982a; Cumhuriyet, 1982c) ve anılan değişikliklerde pay sahibi olacak çabalar göstermişlerdir. Erim hükümetinin düşürülmesi ise Uğur Mumcu’nun (1974) Yeni Ortam Gazetesindeki köşe yazısından öğrendiğimize göre, TÜSİAD’ın kurulur kurulmaz ilk icraatlarından biridir.

TÜSİAD SİYASET YAPMAZ

Sekizinci bölümde TÜSİAD’ın üyelik ilkeleri tartışılıyor. Üyelik konusunda seçici davranılmalı, sadece büyük girişimciler kabul edilmeli diyen

100 Gölbaşı

muhafazakarların görüşlerinin rağbet görmemesi sonucu zamanla orta ve küçük boy işletmelerin ve profesyonellerin sayısının arttığını ve büyük işverenlerin dernekte azınlığa düştükten sonra dernek yönetimini kontrol altına alma tedbirlerine başvurduğunu görüyoruz. Dokuzuncu bölümde TÜSİAD’ın ilk yöneticileri ve kamuoyunda doğru bir işadamı imajı oturtma çabaları anlatılmış. Berker’in kişiliğinin ve yoğun çabalarının bu kimlikte çok önemli bir payı olduğu anlaşılıyor. Doğru bir imaj oluşturmasında öne çıkarılan niteliklerden biri olarak da TÜSİAD’ın politika yapmaması gösteriliyor. Bu kadar politika ile içli dışlı olunmasına karşın 14., 143., 151., 152., 153. ve 189. sayfalarda ısrarla politik tarafsızlığın ve politikadan uzak durulduğunun vurgulanmasının bir açıklaması olsa gerektir. Bu toplumdaki “politika yapmak kirli bir şeydir” anlayışının TÜSİAD üyelerinde de nüksetmiş olması pek şaşırtıcı olmamakla birlikte, politika yapmadıklarının altını bu kadar çizme gereği hissetmeleri esasında politik bir duruştur. Kaldı ki siyaset yapmadığını iddia eden TÜSİAD bünyesinden üç başbakan ve otuz bakan ve sayısız bürokrat çıkartmıştır (Sönmez, 1992: 141-3). Ayrıca, tek başına bu eleştiri yazısı bile, TÜSİAD’ın siyasetin ne kadar göbeğinde olduğunu belgelemek açısından hayli veri sunmaktadır.

TÜSİAD genel sekreterliğinin anlatıldığı 10. bölüm okunduğunda 1974 yılından itibaren sekreterlik görevini üstlenen Güngör Uras’ın TÜSİAD’ın kurumsallaşmasında ciddi bir emeğinin olduğu anlaşılıyor. Uras’ın geniş çevresi, organizasyon yeteneği ve iş yaptırma becerileriyle önemli isimleri TÜSİAD çevresinde toplamada, TÜSİAD’da belli geleneklerin oluşturulmasında, yerleştirilmesinde ve TÜSİAD’ın imajının yükseltilmesinde önemli bir rol oynadığı görülüyor.

BASINI TERBİYE ETME GİRİŞİMLERİ

Onbirinci bölümde TÜSİAD’ın yerel ve dış basında kendini tanıtma çabaları anlatılıyor. Piyasa ekonomisi yönünde bir kamuoyu oluşturma amacı güden TÜSİAD’ın ilk süreli yayınlarından “Görüş” dergisinin Amerikan Conference Board’ın yayını Focus model alınarak oluşturulduğu belirtiliyor. Ekonomi ile ilgili veri ve değerlendirmelere kolay erişilemeyen bir dönemde TÜSİAD’ın araştırma ve raporları kısa sürede gazeteciler için önemli bir veri kaynağı oluyor. 1970-1980 yılları arasında iş çevrelerinin medyadaki olumsuz imajını silmede basın geçmişi olan Uras’ın çevresi ve çabalarının kısa sürede sonuç verdiği görülüyor. Uras ile Oktay Ekşi’nin başlattıkları TÜSİAD ve basının yemekte buluşma toplantıları ilk toplantının ardından geleneğe dönüşüyor ve Uras görevden ayrılana kadar sürüyor. Bu toplantılardan birine bir ilk olarak siyasetten biri, Özal davet edilerek ekonomide alınacak tedbirleri anlatması sağlanıyor. Daha önce Koç’un bir AP hükümeti kurulursa görev teklif ettiği Özal, artık kabinede görevlidir.

Kitap eleştirisi 101

ABD’den henüz dönmüş bir mühendisken ekonomi uzmanı (!) olarak uzun pazarlıklarla Demirel kabinesinde görev almayı başarmıştır. Özal’ın özel davetli olarak tüm basının hazır bulunduğu bir toplantıya çağrılması, Türkiye’ye döndüğünde ne iş yapacağı konusuyla yakından ilgilenen TÜSİAD’ın şüphesiz daha sonra üstleneceği önemli görevler için Özal’ı kamuoyu nezdinde bir tür parlatma girişimi olarak yorumlanabilir.

TÜSİAD’ın kurulduktan sonra ilk el attığı konulardan biri reklam verenlerle yayımlayanların buluşturulduğu bir toplantı düzenlemek olmuştur. 23 Ağustos 1971’deki Abdi İpekçi- Feyyaz Berker söyleşisinde bu konuda İpekçi’nin bazı soruları ve aldığı yanıtlar üzerinden bu toplantının mahiyetini deşifre etmeye çalışalım:

İpekçi: Deniyor ki bu dernek […] işadamlarının kendi çıkarlarına aykırı yayınlarda bulunan bir gazeteye, ilanların kesilmesi yoluyla baskıda bulunulacak.

Berker: Böyle bir baskı telakkisini katiyen kabul etmiyoruz […] Derneğimiz reklam dağıtma bürosu değildir.

İpekçi: Benimsediği sosyal ve iktisadi görüş, politika,özel sektörün tamamen yanında olmayan veyahut özelsektöre uygun gelmeyen bir iktisadi ve sosyal görüşü benimsemiş bir yayın organı karşısında tutumunuz ne olacak?

Berker: Eğer hür teşebbüse uymuyorsa biz de onun yanında olmayız.

Kitabın 15. bölümünde İbrahim Bodur’un “TÜSİAD’ın kuruluşuyla, aleyhimize yayın yapan gazetelere verilen ilanları denetim altına aldık” ifadesi, İpekçi’nin muhalif basının reklam ve ilan gelirlerinin kesilmesi suretiyle özel sektör tarafından cezalandırılacağı kaygısının pek de boş bir kaygı olmadığını göstermektedir.

KÜRESEL KAPİTALİZMİN MUHATAP TERCİHİ

Onikinci bölüm, TÜSİAD’ın yurtdışında Türkiye’yi tanıtma girişimleri ve basın duyurularına; 13. Bölüm ise yurtiçinde yayınlarla AB’yi kamuoyuna benimsetmek ve yurtdışında yoğun lobicilik faaliyetleriyle TÜSİAD’ın AB’ye tam üyelik için çabalarına ayrılmış. Berker başta olmak üzere, işadamlarımızın kişisel dostluk ve kredilerini kullanarak önemli işler başardıkları vurgulanıyor. Örneğin Şarık Tara’nın öngörüleri ile sonradan Davos-Dünya Ekonomik Forumu olarak ünlenecek olan oluşuma TÜSİAD’ın başından beri katkı verdiğini öğreniyoruz. Hükümetlerin de onayladığı yurt

102 Gölbaşı

dışı gezilerinde Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin imajının düzeltilmesi gibi siyasi konuların ağırlıklı olduğu, TÜSİAD’ın sanki resmi bir temsil makamı gibi çeşitli ülkelerde ve önemli uluslararası kuruluşlarda başbakan, başkan ve kongre üyeleri, parlamenterler gibi birinci dereceden sorumlularla görüştükleri görülüyor. Henüz kurulmuş bir derneğin böylesine bir temsil makamı gibi kabul görmesi üzerinde TÜSİAD’ın çabaları kadar merkez ülkeleri ve uluslararası kuruluşların kimleri muhatap alacakları konusunda seçimlerinin de belirleyici olduğunun burada altını çizmek gerekir. Bir Türkiye Cumhuriyeti başbakanının bile aylar önceden randevu almadan görüşemediği ABD başkanı ile (Ecevit hükümetinin randevu taleplerinin geri çevrildiği bir dönemde) TÜSİAD heyetinin çat kapı gidip görüşebilmesi bunu gösteriyor.

REJİM DEĞİŞİKLİĞİ ENDİŞESİ VE GÖLGE KABİNE

Ondördüncü bölümde, işçi sendikaları konfederasyonlarının güçlenmiş olmasının işverenleri de tek vücut olmaya zorladığı ve özel teşebbüsün 1976’da imzalanan protokolle “Hür Teşebbüs Konseyi” adı altında tek çatı altında bütünleşme çabalarını anlatılıyor. Basın ve parlamento üzerinde daha etkili olma yolları arayışı ve basınla daha sıkı işbirliği, Konseyin ortak politikalarında savunulacak ilkeler arasında sayılıyor. Eski olumsuz imajı çağrıştıran adlar yeni ve daha pozitif çağrışımlı adlarla değiştiriliyor.

Onbeşinci bölümde, TÜSİAD üyelerinin ağzından kuruluş nedeni ve kuruluş yılları öyküsü anlatılıyor. İşadamlarını bir dernek çatısı altında toplanmaya iten temel nedenlerin, işçi sendikalarının güçlenmiş olması ve Ecevit’in sol söylemini pratiğe dökmekteki kararlı tutumu olduğunu anlıyoruz. İşadamlarının CHP programından alıntı yaptığı “toprak işleyenin su kullananın olacaktır,” “gereken alanlarda devlet tekeli kurulur,” “temel malların satışı ve dağıtımı devlet önderliğinde düzenlenecektir,” “akaryakıt dağıtımı devletçe yapılacaktır,” “enerji alanındaki özel kuruluşlar kamulaştırılacaktır” türünden söylemler, aralarında çıkar çelişkileri olan özel sektör sermayedarlarının geleceklerini tehdit altında görüp ortak hareket etmeye yönelmesinde belirleyici olmuştur.

Onaltıncı bölümde 1971 yılından 1980 yılına kadar olan on yıllık süre siyasi ve sosyal olayların kronolojisi eşliğinde anlatılırken TÜSİAD’ın olayları rapor ve yayınlarıyla yoğun bir yönlendirme çabası içinde olduğu göze çarpıyor. TÜSİAD’ın ekonomik, siyasi veya sosyal gündemdeki her sorun hakkında yayın yaptığı ve çözüm önerilerinde bulunduğunu görüyoruz. Çözüm için üretilen önerilerin ne anlama geldiği TÜSİAD’la ilgili pek çok yayında belirtilmiştir. TÜSİAD’ın hükümetlerin attığı her bir adımı izlediği, sorun alanlarını hükümetin karar süreci öncesi basında yaygın bir biçimde

Kitap eleştirisi 103

işleyerek siyasi gündemi belirlediği ve bu raporlarla yasalaşma sürecini yönettiğini görüyoruz (Gölbaşı, 2008).

KEHANET YAYINLARI

On yıl boyunca TÜSİAD’ın araştırma, kitap ve dergi yayınları, çalışma grupları, toplantı, seminer, konferans, bülten, ilan, duyuru ve toplantılı yemek ve yurtdışına yapılan heyet gezileri gibi tanıtım faaliyetlerinin yoğunluğu, kamuoyunu biçimlendirme konusunda ne kadar etkin, becerikli ve ısrarlı olduklarını göstermektedir.

Kitapta tekrarları ayıklayabildiğim kadarıyla, 1971’den itibaren 1980 yılına kadar olan süreçte 96 adet Görüş Dergisi, 26 adet ekonomik araştırma, 19 adet Türkiye ekonomisi üzerine konjonktür raporu, 20 adet kitap, 8 adet broşür tarzı doküman, 71 adet araştırma yayını, 22 adet teksir kitap çalışması, 20 adet kadar İngilizce ekonomik rapor ve yayın olmak üzere TÜSİAD’ın çok sayıda yazılı doküman ürettiği ve bunları dağıtmak üzere geniş bir dağıtım ağı oluşturduğu anlaşılıyor.

Yayınlar TBMM üyelerine, bakanlıklara, kamu kuruluşlarına, üniversite öğretim üyelerine ve birçok kuruma dağıtılıyor. Her yıl yayınlanan dökümanların sayısının artmasının yanı sıra baskı sayılarının da arttığını, dağıtım ağlarının ve dağıtılan doküman sayısının da büyüdüğünü görüyoruz. Örneğin Görüş dergisinin ilk yıl 3500 adet basılırken, 1979 yılında 7000 baskıya çıktığını görüyoruz. Türkiye ekonomisi raporları başlangıçta 1500 adet basılırken 1979’da baskı sayısı 4000’e çıkarılıyor. Bir yandan da daha büyük kitlelere ulaşabilmek için yeni yeni araçlar, yol ve yöntemler eklendiğini görüyoruz. Örneğin 1977’de “Kamuoyuna Duyurular” ve 1978’de “Olaylara Bakış” adlı yeni yayın dizileri ve “Çalışma Grupları” başlatılıyor. Çalışma gruplarının, adeta bir gölge kabine gibi önemli konuların yasalaşma sürecini etkilemek için oluşturulmuş spesifik gruplar olarak tasarlandığını görüyoruz. Örneğin bunlardan biri “vergi kanunlarında değişiklik öngören tasarı üzerine görüş ve öneriler” üretmek üzere oluşturulan çalışma gurubudur. Yine 1978’de hükümet ve bürokrasi ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan TÜSİAD’ın dernek yönetim kurulu üyeleriyle başbakan ve gündemdeki konu ile ilgili bakanların katılımını sağlayan “Kamu Kuruluşlarıyla İlişkiler” başlığı altında toplantılar başlatılıyor. Yayın faaliyetlerinin yanı sıra yoğun bir kuruluşlar arası işbirliği toplantıları, basınla toplantılar, uluslararası kuruluşlarla ilişki toplantıları, seminerler, konferans trafiği, yurt dışı gazetelerde ilan ve tanıtıcı yayınlar ve diğer tanıtma faaliyetlerinin düzenli yürütüldüğü belirtiliyor.

104 Gölbaşı

TÜSİAD sanıldığından da güçlü bir aktördür. TÜSİAD’ın bu gücünü kurulduğu ilk günden bu yana ülkenin önemli sorunlarının kendi üyelerinin sınıf çıkarları lehine çözülmesi yönünde başarıyla kullandığı görülmektedir. Sorunların kendi yaklaşımlarıyla çözülmesini yönlendirmek amacıyla Türkiye’nin hemen her sorunu ile ilgili rapor, kitap ve bülten yayımlamış, konferanslar düzenlemiştir. TÜSİAD’ın yayınlarının sayısı (üzerindeki yayın numarasından takip edebildiğimiz kadarıyla kitap ve rapor tarzındaki yayınlarının sayısı) herhangi bir yayın amaçlı kuruluşun yayın sayısına ulaşmıştır. TÜSİAD’ın yayınlarını düzenli takip ederek Türkiye’nin gelecekteki 4-5 yıllık gündemini tahmin edebilirsiniz. TÜSİAD yayınları, siyasi kehanet kitapları gibidir. TÜSİAD nasılsa Türkiye’nin bütün sorunlarını yakından takip ediyor. Siz de sadece TÜSİAD’ı takip ederek önümüzdeki yıllarda ekonomi ve siyasetin ne yönde dümen kıracağını görüp kendi kişisel tedbirlerinizi alabilirsiniz.

KAYNAKÇA

Arat, Y. 1991a. Politics and big business in Turkey: Janus-faced link to the state. M.Heper (Der), The strong state and economic interest groups: The post 1980 Turkish experience. Berlin ve NY: Walter de Gruyter.

Arat, Y. 1991b. Social change and the 1983 governing elite in Turkey. M. Kıray (Der), Structural change in Turkish society. Indiana: Indiana University Press.

Asyöndü, H.O. 1998.Türkiye'de işveren dernekleri: Ulusal düzeyde örgütlenmiş TÜSİAD, MÜSİAD ve TÜGİAD örnekleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Aydın T.İ. 2001. 1990' larda TÜSİAD: Bir Dönüşüm Hikayesi. Yayımlanmamışyüksek lisans tezi. Boğaziçi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Azaklı, S. ve Özgür, H. 2005. Belediye organları ve organlar arası ilişkiler: Başkan,meclis ve encümen. H. Özgür ve M. Kösecik (Der), Yerel yönetimler üzerine güncel yazılar I: 297-319. Ankara: Nobel Yayınları.

Birand, M.A. 1984. 12 Eylül. Ankara: Karacan Yayınları Boratav, K. 2005. 1980’li yıllarda Türkiye’de sosyal sınıflar ve bölüşüm. 2. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi. Buğra, A. 1997. Devlet ve işadamları. İstanbul: İletişim Yayınları.

Buğra A. 1998. Class, culture and state: An analysis of interest representation by two Turkish business associations. The International Journal of Middle East  Studies, 30: 521-539.

Buğra A. 1991. Political sources of uncertainty in business life. M.Heper (Der), Strong state and economic interest groups. Berlin ve New York: Walter de Gruyter.

Buğra, A. 1990. Turkish holding company as a social institution. Journal of Economics and Administrative Studies, 4: 35-51. Buğra, A. 1988. The self-image of Turkish businessmen. Princeton Üniversitesi Near Eastern Studies Bölümü’nde sunulan bildiri (15 Ekim).

Kitap eleştirisi 105

Başkaya, F. 2005. Devletçilikten 24 Ocak kararlarına Türkiye ekonomisinde iki bunalım dönemi. 2. Baskı. Ankara: Maki Basın Yayın.

Cumhuriyet. 1974. 25 Kasım.
Cumhuriyet. 1982a. 18 Ocak.
Cumhuriyet. 1982b. 24 Ocak.
Cumhuriyet. 1982c. 26 Ocak.

Çölaşan, E. 1989. 12 Eylül: Özal ekonomisinin perde arkası. 20. Baskı. İstanbul:Milliyet Yayınları. Gölbaşı, Ş. 2008. TÜSİAD’ın toplumu inşa girişimleri. İstanbul: İstanbul Kültür

Üniversitesi. Gülfidan, Ş. 1993. Big business and the state in Turkey: The case of  TÜSİAD.

Istanbul: Bogaziçi University Press. Güvelioğlu, N. 2003. A democratization project in the age neoliberalism: The historical specificity of the TÜSİAD reports. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

İrem, C.N. 1990. The interest groups-state interface: The case of Turkish Industrialists and Businessmen's Association. Koyuncu, B. 2003. Globalization and its impact on Turkish business associations: TÜSİAD and MÜSİAD in a comparative perspective. Yayımlanmamış doktora tezi. Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Katırcıoğlu, E. 2003. TÜSİAD'ın demokratlığı. Radikal, 25Ocak.

Koç, R.M. 1979. Türkiye’nin 1979 yılına girerken dış ekonomik ilişkileri. TÜSİAD Konuşmalar, 27 Ocak 1979 (Yayın No: TÜSÎAD-T/79.l.59) İstanbul.

Koç, V. 1987. Hatıralarım, görüşlerim, öğütlerim.

Meço, A. 1994. Türkiye`de işveren örgütleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Milliyet. 1979, 22 Temmuz.

Mumcu, 1974. Holdingler Görev Başında. Basında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği. içinde TÜSİAD, Yayın No: T/74.12.11

Orhan, G. 1993. Interest Groups in Turkey: Post-1991 Politics The Case of TOBB and TUSIAD. September. Öniş, Z ve Turem, U. 2001 Business, Globalization and Democracy: A Comparative analysis of Turkish Business Associations, Turkish Studies 2,2, 94-120

Radikal, 2007. TÜSİAD'dan hükümete açık çağrı. 26 Ocak.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı’nın TÜSİAD'ın 37'nci Genel Kurulu'nda konuşması (25 Ocak 2007 Perşembe 13:49)

Soysal, E. 2007. The impact of TÜSİAD on the European Union relations of Turkey. Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü.

Sönmez, M. 2007. AB hatırına demokrat TÜSİAD ve MHP. http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=9440 (erişim tarihi 1 Mayıs

2009). Sönmez, M. 1982. Türkiye ekonomisinde 1980 sonbaharından 1982’ye bunalım,ikinci kitap. 1. Baskı, İstanbul: Belge Yayınları

Sönmez, M. 1985. Türkiye ekonomisinde bunalım: 24 Ocak kararları ve sonrası.3.Baskı. İstanbul: Belge Yayınları. Sönmez, M. 1992(a). Türkiye’de holdingler: Kırk Haramiler. 4. Baskı, Ankara: Arkadaş Yayınevi.

106 Gölbaşı

Sönmez, M. 1992(b). 100 soruda 1980’lerden 1990’lara “dışa açılan” Türkiye kapitalizmi. 1. Baskı. İstanbul: Gerçek Yayınevi.

Şahım, T. 1993. Türkiye`de yönetime katılma ve yönetimi etkilemede baskı gruplarının rolü: TOBB ve TÜSİAD örnekleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Tercüman. 1980. 25 Aralık.

TÜSİAD. 1978. 1978 yılına girerken Türk ekonomisi. İstanbul: TÜSİAD.

Ulagay, O. 1987. Özal ekonomisinde paramız pul olurken kimler kazandı kimler kaybetti. 1.Baskı. Ankara: Bilgi Yayınevi.

Yaman, M. 2002. Civil society and democratic consolidation: Case of TÜSİAD. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yılmaz, S.H. 2001. Batılılaşma Sürecinde TÜSİAD`ın Demokrasi Raporlarının Değerlendirilmesi ve Basına Yansıması. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Zeybek, I. 2000. Topluluğa seslenme: TÜSİAD, MÜSİAD örneği. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

 

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *