Kelebek

Şükran Gölbaşı (Cömert)

Kapı çalınır.
Açın kapıyı benim, ben kelebek. Çalamam ki kapınızı tül kanatlarımla, ama biliyorsunuz işte ardındayım kapının. Ne çok incittiniz beni, kırlarda dolaşma teklifinizi reddettim diye, sadece birkaç söz söylemek için geldim, ama hala isterseniz uçmayı öğretebilirim size, lütfen açın.  Hem öyle ağır şartlar sıralamayın kapıyı açmak için " Kapı aralık kalacak istediğin zaman uçabilirsin" , "kanatlarını yolmam bak " gibi güvenceler de istemiyorum.

Siz, kanatlarımdaki gökkuşağına vurgunsunuz, biliyorum. Hayır hayır veremem onları, o maviler gözlerim benim. Ama sizin hiç bilmediğiniz bir şeyi biliyorum ben, isterseniz size de öğretebilirim. Koskoca bir adam korkar mı hiç bir tül kelebekten, inanmıyorum inanamıyorum. Hani o bahsettiğiniz anafor var ya şu içine doğru çekildiğiniz, ne yapar o anafor beni biliyor musunuz? Siz koskoca adamsınız, benden daha iyi bilirsiniz. Zaten ben öyle zor öğrendim ki uçmayı, öyle çok zamanımı aldı ki... Beni seviyordunuz değil mi? Yine kanatlarımdan olmamı istemezsiniz değil mi? Yoksa size uçmayı nasıl öğretirim.

Benim annem ve babam kötürümdü size hiç söylemiş miydim. Onlar daha çok küçükken henüz uçma provaları yapıyorlarken birbirlerini tanımışlar. Sonra birlikte uçmak istemişler. Öyle çok öyle çok acele etmişler ki, öyle çok küçüklermiş ki, henüz bilmiyorlarmış güzel şeylerin emek istediğini, zaman istediğini. Hırslarından birbirlerini suçlamışlar, yolmuşlar kanatlarını birbirlerinin. İşte bu yüzden ben diğer küçük kelebekler gibi onlarla birlikte hiç uçamadım. Güzel çiçekleri hiç tanımadım. Ne zaman güzel kokan bir çiçeğe konsam kapan oluyordu. Hep kanatlarım yapışıyordu. Renklerimin çoğunu yitirdim o yapışkanların üstünde, çünkü uçmalıydım ben. Güzel bir çiçek olsa ben arar bulurdum. Hep dönerdim ona, hep dönerdim pervaneler gibi. Belki de dönmezdim kim bilir ...

Hiçbir çiçek durduğu yerden bütün çiçekleri göremez, ama ben hepsini görürüm. Uçmanın bir güzelliği de bu, en güzelini bilirim ben, en güzelini bulurum. En güzeli en pis kokanın yanı başındadır bazen, ona yaslar incecik boynunu, hiçbir şey yapamam. Bazıları o uçsuz bucaksız kırlarda güneş gibi parlar, gözlerimi kamaştırır... işte anafor! Yana yana dolaşmaya başlarım etrafında. Eskiden olsa... evet evet konmuştum bir keresinde. Yanmış mıydım? Hayır, hayır ben yanmaya çoktan hazırdım ama olmadı. Zavallının biriydi, onun kendini bile ısıtacak ateşi yoktu ki... Ama hırsı beni kötürüm etti. Uzun bir süre değil uçmak, yürümek, ayakta durmak bile zordu benim için. Kim korkar kötürüm bir kelebekten. Bütün çiçekler güldü halime, alay etti. Zincire vurulmuş "prometheus" gibiydim. Kendim bile inanamadığım halde gülenlere hep " bir gün yine uçacağım, çaldığınız mavilerimi, pembelerimi geri alacağım sizden" diye bağırıp durdum.

Ne kadar zaman geçti böyle, hatırlamıyorum, ama çok zaman geçmişti, çook uzun zaman. O bir zamanlar başımı döndüren çiçeklerin rengini, kokusunu unutmaya yüz tutmuştum. İçine düştüğüm bozkır bütün çiçeklerden çok uzaktı. Umudumu iyice yitirdiğim bir gün, çok zamandır gölgesine sığındığım taşa tırmandım. Uçamayacaksam yaşamanın ne anlamı vardı. Son bir kez etrafıma bakındım. Gözlerimi sımsıkı kapadım. Acaba kendimi attığımda yere düşerken eskiden aşağılara doğru süzülürken hissettiğim o güzel duyguyu son kez hisseder miydim?  Ve atladım. Bir türlü çakılmıyordum yere, ne çok uzun sürdü. Acıyla sımsıkı kapadığım gözlerimde sanki gökkuşağından ipek bir şal bağlıydı. Sanki düşmüyor da boşlukta bir tüy gibi süzülüyordum. Yavaşça gözlerimi açtım, bu anın keyfini çıkarmak istedim, nasılsa az sonra acıyla yere çakılacaktım ve her şey bitecekti. Tanrım  o da ne, az önce üzerine tırmandığım taştan çok uzaktaydım. Tüy gibi süzülüyordum boşlukta sanki. Uçuyordum, uçabiliyordum yeniden. U-ça-bi-li-yor-dum.

O an, hani ‘yeniden doğdum' derler ya, öyle bir şeydi işte. O uzun kötürüm yıllarda sonsuz bir enerji toplamıştım. Uçtum uçtum uçtum, günlerce, gecelerce... Çaldırdığım mavilerimi, gökkuşağımı geri aldım. Verdiler tabii. Kim vermem diyebilirdi, güçlüydüm ben, uçabiliyordum. Onlarda olmayan bir şey vardı bende. Yeniden doğmamla birlikte yalnız mekandan değil zamandan da azad olmuştum. Çok önemli bir şey öğrenmiştim. O şey, müthiş özgürleştirmişti beni. Artık yere sımsıkı kök salmış, korkak , alışkanlıklarıyla mutlu çiçeklere ayıracak vaktim yoktu benim. Uçmalıydım ben, hep uçmalıydım.

Kapı nihayet açılır. Adam kapıda görünür, uçmaya hazırdır, mademki çiçeklerle bir irtifa sorunu doğmuştur, böcek olmaya karar vermiştir. Bilmez ki uçmak niyet değil yürek işidir.

Kelebek saşırır: "Şey siz...  siz biraz fazla yük almamış mısınız üzerinize, uçmak için?"

PORTAKAL DERGİSİ
16.11.1995

 

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *