Ana Sayfa > Popüler Yazılar > Gazete Yazıları > Devletin Özerkliği ve Kapasitesi

Devletin Özerkliği ve Kapasitesi

Şükran Gölbaşı
Cumhuriyet Gazetesi
Bilim ve Teknoloji, 16 Ocak 2009

 

Sınıflı toplumlarda, devletin özerkliği ve kapasitesi hep önemli tartışma konularından olagelmiştir. İşlevselciler, devletin, tek tek kapitalistlerin özel çıkarlarının hilafına da olsa kapitalist sistemin bekasını sağlamak üzere ortaya çıktığını savunurlar. Kapitalizmde esas olan toplumsal ilişki, sermaye birikimi sürecidir. Bununla bağlantılı olarak farklı sınıf koalisyonları iktidarı ele geçirebilir fakat devletin kapitalist birikim koşullarını sağlama ve koruma görevi hep devam eder (Gülap, 1997). Devlet, başlangıçta kararlarını ortaklaşa alıp uygulama yeteneğine sahip toplumların, büyüyüp karmaşıklaştıkça, toplum için gerekli ortaklaşa kararları alacak bir aygıta ihtiyaç duymaları sonucu ortaya çıkmıştır (Engels, 1998). Devletin yaptığı işe siyaset diyoruz. Eroğul (2002:45), siyaseti belli bir üretim biçiminin varlığı ve gelişimi için gerekli olan koşulları, toplumsal çapta sağlama uğraşı olarak tanımlamaktadır. Siyasal uğraş, esasta kamunun genel çıkarına, egemen sınıf çıkarına, ve nihayet devletin kendi yönetici personelinin çıkarına hizmet olarak gruplayabileceğimiz devlet tarafından yerine getirilen üç temel işlevden oluşur. Bu birbiriyle çelişen görevleri nedeniyle apayrı yönlere çekilen devlet, öte yandan bir örgüt olarak belli ölçüde bir iç bütünlüğünü daima korumak zorundadır. Bütün bu çelişen rolleri devlet nasıl birleştirir?

 

Bunun için devletin, çeşitli çıkar gruplarının baskısından bağımsız olarak karar alma ve uygulama imkanına sahip olması gerekir. Devletin toplumsal sınıfların çıkarlarından ve baskısından bağımsız karar alabilme yeteneğini devletin özerkliği olarak niteliyoruz. Devletin özerkliği egemen sınıfların ne ölçüde yürürlükteki ekonomik stratejiyi yönlendirebildikleri ile ilgili bir kavramdır. Politik yetkililerin alınan kararların uygulanmasında ne ölçüde etkinlik sağlayabildikleri ise devletin kapasitesi ile ilgilidir (Buğra, 1997).


Toplumsal üretim uğraşının başlıca unsurları; üretim güçleri ve üretim ilişkileridir. Üretim güçleri, üretim için gerekli maddi koşulları ve üreticileri kapsamaktadır. Siyasetin  birinci işlevi bütün toplumlarda, toplumun yaşamını sürdürmesinin temel koşulu olan, üretim güçlerinin korunması ve gelişimi için gerekli koşulları sağlamaktır. Bu işlevin özelliği, 'toplumun ortak çıkarına hizmet' etmesidir. Üretim ilişkileri ise, mülkiyet, bölüşüm ve iş ilişkileriyle ilgilidir. Toplum biçimleri arasındaki temel farkların kaynağı, üretim araçlarının kimin mülkiyetinde olduğuyla ilgilidir. Siyasetin ikinci işlevi de, bu mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerinin korunmasını sağlamaktır. Bu durum toplumun, üretim araçlarına sahip olanlarla, bunlara aracısız erişemeyecek durumda olanlar olarak sınıflara bölünmesine neden olmaktadır. Sınıflı toplumlarda, üretim ilişkilerinin korunması ve geliştirilmesi işlevi, devletin üst sınıfların hizmetinde olması ve alt sınıfları susturması sonucunu doğurmaktadır. Bu ikinci işleve, bazı kuramcıların 'egemen sınıfın çıkarına hizmet' işlevi demeleri bu nedenledir. Yani, siyasetin birinci işlevi, 'pastayı' (iktisadi hasılayı) büyütmek, buna karşın ikinci işlevi ise dilimlerin çoğunu egemen sınıfa ayırmaktır.

 

Devletin tüm toplum için geçerli siyasetler izleme zorunluluğu, üst sınıfların ve/veya bunların türlü katmanlarının çıkarlarıyla çelişir. Egemen sınıfı koruma görevi, bu kez üreticilerle çatışmasına yol açar. Durmadan çatışma ile karşı karşıya kalan devlet, tüm bu direnmeleri alt edebilecek kadar güçlü bir aygıt biçiminde örgütlenmek zorunda kalır. Yani şu Türkiye'nin sınıfsız toplum olduğu safsataları temelsizdir. Siyasetin ayrı bir uğraş olarak ortaya çıkması, bizatihi sınıflı toplumun bir sonucudur. Bu nedenle devlet, kendi organlarını yaratmıştır. Siyasetin üçüncü işlevi, devletin organlarını kullanarak, kurulu düzeni sürdürmek için, bu karşıt sınıflar arasındaki ayrımı korumasıdır. Bu durum, bürokratlar, yargı, ordu, kolluk kuvvetleri gibi düzeni korumakla; ve eğitim, iletişim gibi düzeni ideolojik olarak sürdürmekle görevli bir dizi faaliyetin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu kurumlar, devletin egemenliğinin güvencesini oluştururlar. Üretken olmayan bu devasa kümenin beslenmesi için, işçilerin ürettiği artık ürüne el koymanın yanı sıra vergi düzeni ortaya çıkmıştır.

Ortak çıkarlara hizmet eden devletin birinci işlevi yönetim gerektirirken, egemen sınıfların çıkarına hizmet eden ikinci işlev ise zor gerektirir. Siyasal uğraşın kaçınılmaz olarak her iki işlevi de yerine getirmek zorunda olması, onu kendi içinde çelişkili hale getirmektedir. Tüm toplum için geçerli siyasetler izleme zorunluluğu, egemen sınıfların çıkarlarıyla çelişir. Kural olarak, bu çelişkiler her zaman devleti etkileme kapasitesine sahip egemen sınıflar lehine çözülürler. Aslında, devletin kurumlarının, egemen sınıfın elindeki artık üründen geçindiği göz önüne alınırsa, sömürü sonucu açığa çıkan artık-ürün ne kadar fazla olursa, devletin refahı da o ölçüde artmaktadır.Bu nedenle devletin egemen sınıflara gönüllü hizmet etmesinde şaşacak bir şey yoktur. Aynı nedenle, üretim sürecinin yönetimi, daima işgücünün baskı altına alınması ile birlikte yürür.

 

Faklı üretim sitemlerinde devletin rolü, yani bu üç uğraştan hangisine ağırlık verdiği ve rolünü kullanırken hangi araçlara ağırlık verdiği de değişmektedir. Kapitalist devlet, sorunları egemen sınıf lehine çözen devlettir. Bunun için: Küçük üreticilerin aleyhine kapitalist toprak mülkiyetini geliştirir; yasa yoluyla  işgününü  uzatır; çalışanların dernekleşmesini yasaklar; tehlikeli siyaset biçimlerini yasaklar, artık-ürünün bir bölümünü doğrudan doğruya kapitalist sınıfa aktarır; sahiplerine büyük 'karşılıklar' ödeyerek iflas etmiş işletmeleri devletleştirir; kârlı devlet işletmelerini özel mülkiyete devreder; grev hakkını yasaklar, sınırlar; devletin elindeki toplu iletişim araçlarını sistemin bekası için kullanır, eğitimde tutucu bir ideoloji aşılar, halk hareketlerini ezmek için askeri güç kullanır, özel mülkiyete dayalı bir toplum düzenini korumak için yasal düzenlemeler yapar; kapitalist düzeni tehlikeye sokan herkesi izlemek, etkisizleştirmek, cezalandırmak için polis gücü, mahkemeler, hapishaneler kullanır vb. (Eroğul, 2002). Bu sayılanlar, Türkiye'de yaşayan hiç kimseye sanırım yabancı değil.

 

Kapitalizm yine krizde ve 1980'de tarihte hiç görülmemiş bir kapsamda tasfiye sürecine tabi tutulan devletin bu kez göreve çağrılması, çeşitli kesimler tarafından sanki Keynesyen politikalara, sosyal devlete geri dönüş gibi değerlendirilmektedir. Yeni-liberal politikalar doğrultusunda nerdeyse tüm yetkileri budanan devlet, şimdi göreve çağrılıyor. Göreve çağrılan tipik bir bağımlı Çevre ülkesinin kapitalist devletidir. Uluslararası kapitalist kurumların ve yerel egemen sınıfların sınırlamalarından ne ölçüde bağımsız karar alabildiği ve bu kararlarını ne ölçüde ulusal yararlar yönünde hayata geçirebildiği ayan-beyan ortadadır. Devletin tüm topluma hizmet görevini yerine getirebilmesi için sahip olduğu araçları, 1980'de tasfiye edilerek karar yetkisinin çok önemli bir kısmı zaten sermaye kesimine aktarılmış bulunmaktadır. Bu durumda devlet, açıktır ki mevcut düzenin güç dengelerini korumak üzere egemen sınıfın jandarmalığını yapmaya çağrılmaktadır. Bunun sosyal devletle, halka hizmetle, Keynesyen politikalarla uzak-yakın bir alakası olamaz. Devlet de zaten bu çağrıya, polisin yetkilerini arttırarak; insan hakları, düşünce özgürlüğü çağrısı yapan Avrupa Birliği sürecine sırt dönerek; Kürt sorununda politik çözümden giderek uzaklaşarak epeydir hazırlanıyordu. Bu çağrıya karşılık olarak açılan paketlere, alınan kararlara ve uygulamalara bakacak olursak, devletin, toplumun mu, kendinin mi yoksa egemen sınıfların mı hizmetinde olduğu, bütün netliğiyle görülmektedir. Nitekim bir sonraki hafta bu sütunlarda, devletin küresel kriz karşısında toplumun hangi kesimlerinin yükünü arttırırken hangilerinden kaynak aktardığını politik-iktisat tartışmaları bağlamında inceleyerek göreceğiz.

 

Buğra, A. (1997) Devlet ve İşadamları çev. Fikret Adaman. İstanbul: İletişim Yayınları

Eroğul, C. (2002) Devlet Nedir? 3. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi

Gülalp, H. (1993) Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet. çev.O.Akınhay, A.Yılmaz. İstanbul: Belge Yayınları

Engels F. (1998) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Almanca'dan çev. Kenan Somer. Ankara: Sol Yayınları

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *