Ana Sayfa > Popüler Yazılar > Gazete Yazıları > Mantık ve Felsefe Sempozyumu

Mantık ve Felsefe Sempozyumu

VII. ULUSAL MANTIK, MATEMATİK ve FELSEFE
SEMPOZYUMUNUN ARDINDAN


Dr. Şükran Gölbaşı
Cumhuriyet Gazetesi
Bilim ve Teknoloji 2 Ekim 2009


8-11 Eylül 2009 tarihleri arasında MMF ulusal sempozyumunun 7.si son yıllarda olduğu gibi yine eski FOÇA’da gerçekleştirildi. Bu defaki toplantının başlığı “TOPLUM, BİLİM, TEKNOLOJİ ve ETİK DEĞERLER” idi. IV. Ulusal Sempozyum MMF toplantılarının düzenlenmesinde önayak olanların başında gelen Prof.Dr.  Erdal İnönü anısına düzenlenmişti. VII. Ulusal Sempozyum ise, bu sempozyumlara başından beri önemli katkılar veren ve geçen yıl zamansız kaybettiğimiz Prof.Dr. Hülya Şenkon’ın anısına ithaf edildi.

Bu sene sempozyuma başvuran bildiri sayısının önceki yıllara göre çok fazla olması sevindiriciydi, fakat sunumlar için tek salon bulunması ve paralel oturum imkanı olmaması çok sayıda bildirinin elenmesine neden oldu. Tabii ki kabul edilmeyen bildiriler arasında da çok değerli olanlar vardı, fakat süre, salon, ana başlığa uygunluk gibi bir takım kısıt ve kriterler çerçevesinde sayının sınırlanması gerekiyordu.

Toplam 3 gün süren sempozyumda, her gün dörder oturum olmak üzere toplam 12 oturumda 40 bildiri sunuldu. Sempozyumun ardından yayınlanacak olan bildiri kitapçığında, bildirilerin hepsi yayınlanıyor. Arzu eden herkes, bu yılın bildirilerinin derlendiği kitabın yanı sıra önceki toplantıların bildiri kitaplarına da a.kusku@iku.edu.tr adresinden erişip, edinebilir.7 yıldır düzenlenen sempozyumlarda ele alınan konular aşağıdaki tabloda görülmektedir.


MANTIK, MATEMATİK ve FELSEFE SEMPOZYUMLARI

Sempozyum    Tarih        Sempozyum Başlığı     Sempozyum Yeri
I.Ulusal Sempozyum       26-28 Eylül 2003         Serbest     Assos, Çanakkale
II. Ulusal Sempozyum     21-24 Eylül 2004         “Kaos”    Foça, İzmir
III. Ulusal Sempozyum    20-24 Eylül 2005         “Sonsuzluk ve Görelilik”    Foça, İzmir
IV. Ulusal Sempozyum     5-8 Eylül 2006       “Olasılık”    Foça, İzmir
V. Ulusal Sempozyum      11-14 Eylül 2007    “Bilim ve sanat”    Foça, İzmir
VI. Ulusal Sempozyum     16-19 Eylül 2008    “Evrim”    Foça, İzmir
VII. Ulusal Sempozyum    8-11 Eylül 2009     “Toplum, Bilim, Teknoloji ve Etik Değerler”    Foça, İzmir

MMF sempozyumunun, Türkiye’de yapılan diğer bütün bilimsel toplantılardan farklı bir tarafı var, bunu burada belirtmek gerekiyor. Bu sempozyum disiplinlerarası, en önemli özelliği de doğa bilimleriyle sosyal bilimleri buluşturması. Önceleri farklı disiplinden olan bilim insanlarının birbirini anlamakta zorlandığı, anlamaya çalışmaktan çok bir tür ayrışma ve yadsımanın hakim olduğu toplantılar, giderek farklı disiplinlerin kaynaştığı bir platform olmaya başladı. Geçmiş yıllara nazaran, bu sempozyumda farklı pencerelerden bakabilme çabasının daha da arttığı göze çarpıyordu. Farklı disiplinlerin bir arada olması; herkesin kendi doğrularını sadece kendi terazisinde tartmasının verdiği, bilimsel düşünüşle çok bağdaşmayan o çok kendinden ve yaptığından emin olma halini de sarsması anlamında önemliydi. Foça’nın minicik olmasının da verdiği bir hava ile neredeyse tüm gün bir arada olan katılımcılar, kendi uzmanlık alanlarının dışında çok değişik konuları tartıştı, ortak çalışma sözleri verildi. Belki de izleyen seneler, gerçekten disiplinler arası çalışmalar yapılmasına vesile olacak işbirliklerinin ve dostlukların temeli atıldı.

Sempozyumda çok özenli sunumlar olduğu gibi, üzerinde daha fazla çalışma gerektirecek sunumlar da vardı. Zaten bu tür toplantıların da amacı olmuş-bitmiş çalışmaları deklare etmekten çok, bir konuyu tartışmaya açmak, farklı bakış açılarının yaklaşımlarını görmek, daha çok soru sormak, yanıtını bulamadığımız sorularımıza yanıt aramak, çalışmalarımızı yayınlamadan önce eksiklerimizi tamamlamak değil midir? Kimi zaman çok önemli konuyu ele alan ve iyi işlenmiş sunumların, sadece metin okuması tarzında sunulması bilimsel iletişim adına bir kayıptır. Bu sempozyumda da, arkadaşların çoğunun sunumlarını metinden okuyarak yapması, bu türden sunumların sahiplerine daha az soru sorulmasına yol açtı. Bu türden sunumların çok tercih edilen bir aktarma tarzı olmadığı ve anlaşılmayı güçleştirdiği bilinmektedir. Herkesin iyi bir hatip olmasını bekleyemeyiz elbette, fakat sunumlarımızı görsel malzeme ile sunmak, sanırım bu açığı gidermek adına daha tercih edilen bir yol olmalı. Bu rahatsızlık, çay molalarındaki tartışmalarda, daha sonraki sempozyumlarda standart bir sunum tarzı önermenin yerinde olabileceğinin dillendirilmesine neden oldu.

Genellikle bilimsel toplantıların sahibi üniversitelerdir. Bu türden toplantılar, yıldan yıla değişik üniversitelerin düzenleyiciliğinde gerçekleşir. MMF sempozyumlarının başından beri değişmeyen sahibi ise hep İstanbul Kültür Üniversitesi oldu ve böyle devam ediyor. MMF sempozyumunun artık sahip çıkanları da çoğaldı. Hemen her disiplinden bilim insanları, bildirisini sunup gitmektense, sempozyumun sonuna kadar kalarak, MMF’e katılımı ve bildiri kalitesini arttırmak için ve bir sonraki toplantının gündemine en çok tartışma ihtiyacı olan bir konuyu taşıyabilmek için oturumlardan arta kalan zamanlarda tartışarak samimi bir çaba gösterdiler.

Bu sempozyumun bir başka özelliği daha var. Foça’nın Karataş’ına* bastıkları için mi? Yoksa MMF’in Karataş’ına bastıkları için mi? Bilinmez. Her nasılsa bir kez bu sempozyuma katılan, sürekli müdavimi oluyor. Tabii bunda sempozyuma başından beri katkı veren Foça Belediyesi ve katılımcıları kendinden sayan güler yüzlü Foça halkının da büyük payını anmadan geçmemek gerekir. Sanırım, zaman içinde İstanbul Kültür Üniversitesi ve Foça halkı arasında güzel bir kardeşlik oluştu. Bu dostluğun oluşmasında, İstanbul Kültür Üniversitesi’nin her sene Foça halkını ve yerel okulları da gözeten programlar hazırlamasının büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Sempozyumlar süresince arkadaşlarımız, bölgedeki bütün okulları dolaşarak bilimi sevdirecek türden eğitici sunumlar ve söyleşiler yapmakta ve sempozyum her yıl gökyüzü gözlem şenliği ile sonlandırılmaktadır. Bu yıl da öyle oldu. Gökyüzü açacak- açmayacak, yağmur indirdi- indirecek kaygısına rağmen yine de teleskop Foça meydanına kuruldu. Çok geçmeden Foça’nın küçük müdavimleri, ilköğretim öğrencileri teleskop önünde kuyruk oldu. Bulutların arkasına bir saklanıp bir çıkan aydedenin tüm kaprislerine katlanıp, bulutların arkasından tül perdenin gerisine saklanmış aşık gibi bir görünüp bir kaybolan Ay’ı izlemeden evlerine gitmediler. Bu şenlik öylesine seviliyor ki, her yıl şenliğe katılan çocukların aradan geçen zamanda boş durmayıp amatör bir astronom kadar donanım edindiklerine, izleyen yıl inanılmaz sorularla geldiklerine tanık oluyoruz. Hele aralarında biri var ki adını burada anmadan geçmek haksızlık olur; Foça Kaymakamının kızı Meryem, kendisi henüz ilköğretim öğrencisi. Gökyüzü gözlem şenliklerimizin müdavimlerinden olan Meryem, artık şenlikleri yöneten hocalarımıza asistanlık yapacak kadar çok şey öğrendi. Teleskopun başında bulunup Jüpiter ve uyduları hakkında önceki yıllarda öğrendiklerini teleskop kuyruğunda bekleyenlere aktarması çok sevimliydi. “İşte şu gördüğünüz uydular, Galile uydularıdır” diye tanıtım yapan Meryem, astronomi bilgisiyle izleyenleri şaşırttı.. Tabii Meryem’in babasını tanıyor olsanız, bu duruma çok da şaşmayacaktınız. Kaymakam Kamil Köten bey, protokol sıralarını açılış seremonisi biter bitmez terk eden bürokrat tiplerinden çok farklı olarak, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da üç gün boyunca toplantılarımızın çoğunu sonuna kadar izledi. Önceleri nezaketen dinliyor diye düşünmüştük, ancak sorduğu sorularla ne kadar dikkatli bir dinleyici olduğunu göstererek bizleri utandırdı. Kimi zaman sunumlara verdiği katkılardan da, esasında tartışılan konuları okuyarak geldiğini ve bir bilim adamı yaklaşımı sergilediğini çok geçmeden anladık.

Bu sempozyum, artık hem İstanbul Kültür Üniversitesi hem de Foça halkı için geleneksel olma yolunda önemli merhaleleri aşmış görünüyor. 2010 yılında bir başka konuda ve yine Foça’da görüşme dileğiyle…
Ayrıntılı bilgi için: http://fen-edebiyat.iku.edu.tr/MMF7


*Karataş efsanesi:
“Foça'da nerede olduğu bilinmeyen ve Karataş  olarak anılan bir taş vardır. Herhangi bir kaldırım taşı da olabilir bu, gözümüzün önünde sadece taş diye durup duran; ya da yer altında, görmeden-bilmeden her gün üzerine basıp yürüdüğümüz arnavut kaldırım taşlarından birinin metrelerce altında da. Gizemi ve çekiciliği de burdan gelmekte sanırım. Bilinmeyen bir taş ama neden olduğu efsane daha da çekici.  "Her kim ki; Foça'da nerede olduğu bilinmeyen KARATAŞ'a basar ise; basireti bağlanır ve içinde bir yerlerde Foça'ya yerleşme ve hep burada olma isteğini bulur. Yolu nereye giderse gitsin, Karataş'a basan kişi bir gün mutlaka Foça'ya geri dönecektir..."
Karataş var; bunu herkes biliyor da nerede olduğunu kimse bilmiyor. Gezip dolaşırken bu taşa basan mümkünü yok bir daha Foça’dan kopamıyor. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de mutlaka dönüp dolaşıp gene geliyor Foça’ya. Bir kez yolunuz Foça'ya düşmeye görsün, Foça’ya gelip de o büyülü havasını yakalayabilen herkes bu öyküyü duyunca dolaşıp duruyor sokaklarda. Belki Karataş’a basarim da bu yaşanası kasabada kalırım umuduyla. Foça’nın her yeri Karataş. Foça’yı görüp de sevmemek, dönüp gelmemek mümkün değil de ondan.” ( http://www.foca.bel.tr/foca_karatas.html)

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *