Ana Sayfa > Popüler Yazılar > Gazete Yazıları > TÜSİAD:Meşruiyet Arayışından...

TÜSİAD:Meşruiyet Arayışından...

TÜSİAD’ın ilk on yılı:
MEŞRUİYET ARAYIŞINDAN MEŞRUİYETİN KAYNAĞI OLMAYA*

Dr.Şükran Gölbaşı

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin kuruluşundan itibaren 9 yıl başkanlığını yürüten Tekfen Holding kurucu ortağı Feyyaz Berker'in desteğiyle TÜSİAD'ın ilk 10 yılı kitaplaştırıldı.  Gazeteci-yazar Güngör Uras'ın yazdığı ''Fikir Üreten Fabrika” ve  Mehmet Altun'un yazdığı ''Ortak Aklı Ararken” adlı kitaplar bir toplantı ile medya mensuplarına tanıtıldı.

İki darbe arasında kalan bu dönemin bir çok önemli olayına ışık tutan bu iki kitap, esasında özel sektörün 1970'lerin başında başlattıkları meşruiyet mücadelesinden, bugün gelinen noktada nasıl meşruiyetin kaynağı olduklarının bir hikayesi olarak okunabilir.

Vehbi Koç, 1960'dan sonra yeni Anayasa'nın verdiği özgürlüklerin sol akımların güçlenmesine ve özel sektöre karşı havanının değişmesine neden olduğunu düşünüyordu. Sol söylem, özel sermaye sahiplerinin, vergisini kaçıran, yasal olmayan yollardan kazanç sağlayan, devletin olanaklarını kendi ticari çıkarları için kullanan bir kitle olarak tanınmasına neden olmuştu. 1970’lerin başlarında, iş adamlarına 'potansiyel hırsız' gözüyle bakılıyor, kamuoyunda yaygın olarak kullanılan ''çıkar çevreleri'' sözcüğünden iş adamlarımız ciddi biçimde alınıyorlardı. Böyle bir kesim vardı şüphesiz, büyük sermaye çevreleri bir çatı altında toplanarak kendilerini bu kesimden ayrı tutmak istiyordu. Bu meşruiyet çabaları, 12 mart askeri darbesinin hemen ardından kurulan TÜSİAD’ın, sadece kendi mensuplarının çıkarlarını değil, bütün Türkiye'nin menfaatini kollayan bir dernek misyonuyla ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bir meşruiyet göstergesi olarak da vergisini ödemeyenleri derneğe kabul etmeyeceklerdi.

Berker, Aralık ayı sonunda kitapları kamuoyuna tanıtmak için yaptıkları toplantıya aralarında Süleyman Demirel'in de bulunduğu kişileri çağırdıklarını, aktif politikada olanları ise davet etmediklerini söylüyordu. “Çünkü” diyordu Berker,  “TÜSİAD'ın ilkeleri var, bir; siyaset dışında kalmak. İkincisi; kendi şirketlerimizin değil Türkiye'nin menfaatini ön planda tutmak”
 Berker, bir gazetecinin, ''TÜSİAD'ı Koçman'ın tanımladığı gibi büyük sermayenin lobi örgütü'' olarak tanımlar mısınız?'' sorusunu ise, ''Evet bir lobidir, doğrudur. Dünyanın her yerinde, ABD'de, Japonya'da da var. Başbakanları seçtirirler. Bizim öyle bir gücümüz hiç olmadı, milletvekili seçtiremedik” diye yanıtlıyordu

İş çevrelerinden hepimizin de bildiği gibi, bu güne kadar bir değil, bir çok milletvekili seçildi. Belki sayın Berker, “biz seçtirmedik, kendi keyfiyetleridir, seçilmişlerdir” diyebilir. Fakat, “TÜSİAD'ın ilkelerinden biri siyaset dışında kalmak” sözüyle keşke siyasetten ne kastettiğini biraz daha açsaydı. TÜSİAD tam da bu sözlerin tersine, kurulduğu ilk günden beri siyasetin tam ortasında oldu. Kurulduğu ilk günden beri, siyasette taraf oldu. Siyasetin taraflarını belirledi. Nasıl mı? Geriye doğru şöyle bir bakalım.

TÜSİAD kurulduktan sonra  ilk toplantısını, ara rejim hükümeti başbakanı Nihat Erim’le yaptı. Peki neydi bu ilk toplantının amacı? Amaçları hükümet üyelerinden bazılarını çekilmeye zorlamaktı. Mehmet Altun'un kaleme aldığı ''Ortak Aklı Ararken TÜSİAD'ın İlk On Yılı 1970-1980'' adlı kitapta iş adamlarının başlangıçta büyük umut bağladıkları Nihat Erim hükümetinin, özel kesimin önünü kesmeye çalışan bir niyet içinde olduğundan şüphelenmeye başladıkları belirtilmektedir. İşadamları, kota tahsislerini, Ticaret Odalarının elinden alan Dış Ekonomik İlişkiler Bakanını ve icraatlarından rahatsız oldukları (Karaosmanoğlu, Topaloğlu gibi) bakanları kabinede istemiyorlardı. Bu baskılar sonunda 11 kabine üyesi istifa etti. Bakanlar istifa mektuplarında kısaca “Harcadığımız çabalar, sadece kendi çıkarlarını düşünen çevrelerce engellendi. Bu engelleme... her seviyede devam etmiştir” diyerek nasıl bir kuşatma harekatına maruz kaldıklarını gözler önüne seriyorlardı. Erim Hükümetinin dağılması işadamlarının ilk siyasi başarısıydı. Bundan sonraki icraat, Feyzioğlu-Satır ikilisini ön plana çıkartmak olacaktı. Sonra Melen Hükümeti kuruldu. Melen dönemi, işadamlarının tam egemenliğinin sağlandığı bir dönem oldu. Ardından Talu Hükümeti ise, işadamlarının işbirliği ile ülkeyi birlikte yönettikleri dönem oldu. 14 Ekim seçimleri ile bu saadet zinciri bozuldu. Ecevit büyük bir çoğunlukla seçimin galibiydi. Vehbi Koç’a göre ise CHP kendini solda tanımlamıştı ve solla mücadele partilere bırakılamayacak kadar vatan için önemli bir işti.

Berker, Koç Holding ve İzmir grubu Ecevit’e açıktan savaş açma yanlısı iken, Özal kardeşler sayesinde hükümetle bağlantılı olan Sabancı grubu ise karşı çıkıyordu. Bu uzun süren sermaye içi çekişmeler, kitapta öyküsü anlatılan Ecevit Hükümetini düşürme ilanları olarak ünlenen ilanların gazetelerde boy göstermesiyle sonlanacaktı. Böylece uzun süren gürültü ve patırtıların ardından toplumun %41.4’ünün oyuyla gelmiş bir hükümet dağıtılıyordu. Sonrasında bilindiği gibi, IMF ve Dünya Bankasının yeniden yapılanma projelerine TÜSİAD içerden destek verecek ve halen devam eden devletin piyasa kurallarına göre yeniden yapılanması başlatılacaktır. Bu yapılanmanın mimarı olarak ünlenecek olan, o zamanlar bir Holdingde tepe yöneticisi olarak çalışan TÜSİAD üyesi Özal, işadamlarının çabalarıyla Başbakanlık Müsteşarı olarak Demirel hükümetine sokulacaktır. Zorlu pazarlıklarla, ekonominin tüm birimleri bürokratik işleyişin dışına çıkılarak Özal’a bağlanacak, Özal ilk iş olarak, hiçbir bürokratik birimi bilgilendirmeden IMF temsilcisi Woodward’la oturup yoğun bir mesai sonucu 24 Ocak Kararlarının çatısını oluşturacaktır. Bu kararların hayata geçirilebilmesi için, toplumun ve baskı gruplarının askeri yönetimle zapt-ü rapt altına alınması sonucu, Özal bu kez de Demirel’le yaptığına benzer bir pazarlığa askerlerle tutuşacaktır. Pazarlığın her aşaması hakkında, ABD büyükelçisi Spain’e bilgi verdiği sonradan Amerikan belgelerinde yayınlanacaktır. Pazarlığın uzaması sonucu yine işadamları devreye girerek (Vehbi Koç askerlere mektup gönderecek) ne yapıp edilip Özal’ın  görevde tutulması sağlanacak, Özal Başbakan Yardımcısı olarak yine ekonominin başına oturtulacaktır. Darbe sonrası ilk seçimlerde Özal’ın yeni kurduğu partisinin seçimlere girmesini sağlamak için bir yandan Amerika, bir yandan işadamları tarafından askerlere baskı yapılacaktır. OECD Türkiye Masası şefi Türkiye’ye gelerek katıldığı seçim toplantılarında Özal’ı övecek; ABD, Dışişleri Bakanı Haig’i bu misyonla Türkiye’ye gönderecekti. Tabii bu hikayenin Derviş’li yılları var, Tayip Erdoğan’ın henüz partisini oluştururken Amerika’ya ve işadamlarımıza takdimi var. Yazının sınırlarını aşmamak adına biz burada bu kadarla keselim.

TÜSİAD’ın ilkelerinin ikincisi; sayın Berker’in ifadesiyle “Türkiye'nin menfaatini ön planda tutmak” olarak tanımlandığına göre, demek ki iş adamlarımıza göre Türkiye’nin menfaatleri, Erim ve Ecevit hükümetlerinin dağıtılmasını, Özal’ın her şeyden sorumlu süperman yapılmasını, Türkiye’nin tüm kurumlarının piyasa odaklı yeniden inşasını, AKP’nin desteklenmesini gerektirmiş olmalıydı. Peki bütün bu eylemlerin hem baş aktörü olup hem de nasıl siyaseten tarafsız olunabiliyordu? Bilemiyoruz. Bana kalırsa, kendi güçleri konusunda sayın Berker fazla mütevazi bir tondan konuşuyordu.

1970’lerde kendine meşruiyet arayışı ile yola çıkan TÜSİAD, gelinen noktada bizzat kendisi meşruiyetin kaynağı haline gelmiş bulunuyordu. Gün olup devran dönecek, kendi mensuplarına hırsız muamelesi yapanlara, bu kez TÜSİAD hırsız diye hitap edecekti. 1989-1991 yılları arasında TÜSİAD Başkanlığı yapan Cem Boyner, hatırlanacağı gibi, dönemin iktidarını ‘Kleptokrasi rejimi' (hırsızlık rejimi) olarak nitelemekten yargılanacaktı.

Bugün artık hiç kimsenin yadsıyamayacağı gibi TÜSİAD hükümetler kuruyor, hükümetler dağıtıyor, kendi içinden bir başbakan çıkararak tüm kurum ve kurallarıyla Türkiye’nin yeniden inşasında baş aktör olarak rol alıyor. Seçimler arifesinde siyasi parti liderlerinin, hükümetler kurulmadan önce başbakan adaylarının bizzat TÜSİAD’ı ziyaret etmelerini, ardından medyada çıkan icazet ya da itiraz demeçlerini artık kimse yadırgamıyor.

TÜSİAD’ın tarihini eleştirel bir gözle okumak isteyenlere biz de bir kitap önermek istiyoruz. Kültür Üniversitesi yayınlarından 2008’de çıkan kitabın ismi “TÜSİAD’ın Toplumu İnşa Girişimleri”. Bir doktora tezi çalışması olan kitap TÜSİAD’ın siyaset ve toplum üzerindeki gücünü, o meşhur ilanlardan başlayarak yeni liberal politikalar çerçevesinde toplumun yeniden inşası bağlamında inceliyor.

*Kaynak: Yazı 20 Şubat 2009 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi, Bilim ve Teknoloji ekinde yayınlanmıştır.

ContactspcBanaspcCreative Commons Licenseİçeriğimiz CC BY-NC
spcUlaşınspcLisansına tabidir

w3c HTML CSS Compatible

* * * Site kullanım şartlarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz * * *